TÜRKİYE’DE KERKÜK TÜRKÜLERİ
ŞESMETTİN KÜZECİ
GİRİŞ:
I918 yılında Osmanlıdan koparılarak İngiliz işgali altına giren Irak; 1921 yılına kadar İngiliz mandası tarafından yönetildi. 1921 yılında Irak’ta Kraliyet dönemi başladı. 1932 yılında Cemiyeti Akvama üye olan Irak’ta Arap ve Kürtlerden sonra üçüncü asıl unsur Türkmenler gelmektedir. Türkmenler, Osmanlıdan günümüze kadar sancılı bir hayat yaşamalarına rağmen varlıklarını, benliklerini siyaset yoluyla olmazsa da kültür ve sanat yoluyla korudular.
1921–2003 yılları arasında Irak’ta çeşitli iktidarların hâkim olduğu süreçlerde Irak Türklerinin ne siyasi ne kültürel ne de sosyal haklarını garanti altına alan bir anaysa yazılmadı. Her iktidar kendi idealleri doğrultusunda dikta sistemini benimseyerek anayasayı yazıp çizdiler. Irak Türklerini dimdik ayakta tutan ne siyasetleri ne siyasetçileri ne de güvendikleri iktidarlar oldu. Onları şahlandıran geçmişteki köklü ve zengin tarihi kültür miraslarıdır.[1]
2003 yılına kadar Irak’ta Türkmenler; kendi ana dillerinde eğitim görmemeleri, denetimlerinde bir kitle iletişim aracının bulunmamasına rağmen, gelenek-görenek, edebiyat, folklor ve müzikleri sayesinde hem dillerini hem de varlıklarını bugüne dek canlı tutmayı başardılar.
1534-2018 yılları arasında Osmanlı idaresinde olan Irak, o dönemde üç vilayet olarak idare ediliyordu. Musul, Bağdat ve Basra vilayeti. Irak diye bir şey yok idi. Merkez Bağdat Ormanlıya uzak(ırak) olduğu için Irak kelimesi dillerde dolaşmaya başlamıştır.[2]
Osmanlı döneminde Irak Türkleri genel olarak Osmanlının önemli bir parçası idi. Tüm varlıklarıyla Osmanlıya bağlı olan Irak Türkleri kültür, sanat, edebiyat ve folklorları umum Osmanlı ile paralel olarak anımsatılırdı. Özellikle de edebiyat ve sanat alanındaki ürünler Osmanlının mirası olarak sayılırdı. Osmanlı döneminde elbette ki, Irak Türkmen şiiri, müziği ve sanatı yazılıp icara edilirdi. Ancak bu kültür Osmanlının sınırlarında olduğu için tamamı Anadolu Türkleri varlığı adına sahiplenilirdi…
Türkiye’de Kerkük Türküleri
1918 sonrası Irak, Irak olmaya başlayınca Irak’ta Türk varlığı da yol almaya tek başına başladı. Ancak Osmanlıdan sonra İngilizler Irak’ta Türklere karşı sinsi oyunları planlayarak bu toplumu siyasi muadeleden uzak tuttu. Bu günde bu tezi savunanların sayısı çok olduğu şüphesizdir. O tarihten itibaren Irak Türklerinin varlığı ve ilişkileri Anadolu ve Anavatan Türkiye ile devam etti. Kültür ve sanat alanında hız kazandı. Kerkük başta olmak üzere Irak Türklerinin yaşadıkları tüm bölgelerinde üretilen Türküleri Anadolu ve Türkiye tarafından ciddi olarak benimsendi. Bu ilişkiler Irak’ta Cumhuriyet döneminde ışık tuttu.
Irak Türklerinin milli ses sanatçısı Abdülvahit Küzeci(1925-2007)[3] 1952 yılında Kerkük Petrol Şirketi tarafından Londra’ya kursa gönderilerek, orada BBC radyosu Arapça bölümü için Kuran-ı Kerimden ayetler, bir Arapça makam ile Türkçe servisi için de bazı Kerkük Türkülerini banda alma fırsatı olmuştur. O türküler Türkiye’de de dinlenerek Kerkük Türkülerinin ilk varlığı Türkiye’de bilinmeye başladı.
1954 yılında Bağdat Radyosunda Türkmence bölümü olmadığından “Muçala hoyratı” ile “ay dolanaydı, gün dolanaydı” gibi bazı Türkmence Türkülerini Kürtçe bölümünde kaydetmiştir. 1956 yılında Irak’ta devlet Televizyonunun açılışında orada ilk kez canlı olarak Türkçe Türküler okumuş ve Abdurrahman Kızılay ile birlikte de ilk defa düet yapmıştır. 1954–1969 yılları arasında 14 adet Pakistan malı Aştarfon, altı adet İsveç malı Çakmakçı, dört adet ABD malı Yakubi, bir adet Yunanistan malı Beşirfon ve bir adet Türk malı Sesfon olmak üzere toplam 26 adet taş plak doldurmuştur.
1959 yılında açılan Bağdat radyosu Türkmence bölümünde ilk ses sanatçısı olan Abdülvahit Küzeci, Türkmen müziği ilk defa Bağdat radyosundan Türkmen Türküleri onun sesinden duyulmuştur. O Bağdat Türkmen radyosunun ilk ses sanatçısı unvanına da sahiptir.
Türkiye’de İlk Kerkük Türküleri
Türkiye ile Kerkük arasındaki ilişkiler siyasi nedenlerden dolayı her ne kadar zor bir süreçten geçse de ancak kültür ve sanat alanında hiçte böyle olmadı. 1956 yılında Abdülvahit Küzeci ile Kerküklü Araştırmacı Yazar Av. Ata Terzibaşı Türkiye ilk ziyaretini yaparak Kerkük Türkülerini tanıtamya çalışmışlardır. Kerkük Türküleri ilk defa Gaziantep’te bir özel konser ’de okundu. Ardından da İstanbul Türk Ocağında Kerküklü Av. Enver Yakubi ile Türk dünyasının tanıtmış Şairi Yavuz Bülent Bakiler tarafından düzenlenen ilk “Kerkük Gecesi” nde A. Küzeci tarafından içli hoyrat ve Kerkük türküleri icra edilerek, büyük ilgi çekmiştir. Ayrıca A. Küzeci TRT’de Yurttan Sesler Programının şefi Sivaslı Müdür Muzaffer Sarısüzen, Osman Özden ve Mustafa Geceyatmaz ile tanışmıştır. TRT’de Küzeci için iki canlı program düzenlenerek ilk kez TRT’den Kerkük Türküleri sunulmuştur.[4]
Abdülvahit Küzeci, 1958 yılında Abdurrahman Kızılay ve Salah Bezirgân ile birlikte Türkiye’ye ikinci ziyaretini yapmıştır. TRT İstanbul Radyosu’nda tanınmış müzisyen Nida Tüfekçi, Yücel Paşmakçı ve saz ustaları eşliğinde; Beşiri, Muçala, Muhalif, Yolcu, Ömeregele, Nobatçı, Matarı, İskenderi, Deli Hasanı, Mazan Hoyratlarını ve Kerkük bestelerini ifa etmiştir. Kerkük Divanı ve Gazelleri, Türk dinleyicisinin belleğine kazınan türküleri olmuştur. Böylece Abdülvahit Küzeci, Irak’ta Türk varlığını, kültürünü ve sanatını Türkiye’ye ilk tanıtan ve TRT’nin İlk Kerküklü ses sanatçısı unvanını almıştır.
Kerkük Türkülerini icra eden sanatçılar
Kerkük Türkülerinin; makam ve hoyrat geleneğinin Türkiye’de tanınması, geniş kitlelere ulaşması ve yeni nesillerce bilinmesinde Abdülvahit Küzeci, Abdurrahman Kızılay ile Ata Terzibaşı’nın büyük emekleri geçmiştir. Onlarla birlikte Türkiye’de TRT’nin rolü takdirle karşılanır. Ayrıca Türkiyeli ses sanatçılar Kerkük Türkülerini benimseyerek bugüne kadar her konserin vaz geçilme Kerkük Türkülerini farklı yorumlarla da seslendirmişlerdir. Onlardan: Nida Tüfekçi, Saniye Can, Neriman Altındağ Tüfekçi, Nezahat Bayram, Zeki Müren, Nuri Sesigüzel, Mehmet Özbek, Nurettin Çamlıdağ, Sevim Şentürk, Mustafa Geceyatmaz, Muzaffer Akgün, Salih Turan, İbrahim Tatlıses, İzzet Altınmeşe, Fatih Kısaparmak, Orhan Hakalmaz, Siyahal, Azize Gürses, Salahhatin Alpay, Cem Karaca, Hakan Ünal, Sabri Sabuncu, Seher Çağtay, Adile Kurt Karatepe, Münevver Özdemir, Zara, Aysun Gültekin, Gürsoy Babaoğlu, Mihriban Türkmen, Turgay Coşkun, Deniz Toprak, Kıraç, Volkan Konak ve Türkiye’de yerleşen Irak Türkmen sanatçılarından; İhsan Ekber, Ömer Türkmenoğlu, Ahmet Tuzlu, Sermet Muhammed, Ahmet Benne, Ali Songül ve birçok TRT sanatçıları yıllarca Abdülvahit Küzeci’nin ve diğer Sanatçılarının türkülerini seslendirmişler ve bugüne kadar büyük bir ilgiyle seslendirilmektedir.
TRT Türk Halk Müziği repertuarında notası ile birlikte 70 Kerkük Türküsü’nün kaydı bulunmaktadır. Bu Türkülerin 30’u Abdülvahit Küzeci kaynak kişi olarak gösterilmiştir. Bazı Türkülerin de ikinci varyantları mevcuttur. Ayrıca bazı Türkülerin, müziği ve kaynak kişileri müzikle yakından uzaktan alakası olmayan kişilerin adına hatalı olarak yazılmıştır.[5]
1960’lı yıllarda Abdülvahit Küzeci’ye ait olan “Çakmağı Çak” türküsü başta Zeki Müren olmak üzere birçok Türk sanatçısı tarafından ifa edilmiş ve iki yıl üst üste yılın türküsü seçilmiştir. 1966 yılında Urfalı Türkücü Nuri Sesigüzel, sözleri Kerküklü Mustafa Kemal Dendenoğlu ve Müziği Abdurrahman Kızılay’a ait “Aynaya Baktım Saç Beyaz Olmuş” Türküsünü bir “Yeşilçam” filminde ilk kez seslendirerek Türk Sinema izleyicilerinin gönlünde taht kurmuştur. 2002 yılında ise Abdülvahit Küzeci’nin “Kale’nin Dibinde Bir Taş Olaydım” türküsü Türkiye’nin beğenilen seslerinden türkücü Zara’nın albümünde yer almış ve yılın en iyi çıkış yapan Türküsü ödülünü kazanmıştır.
Kerkük – Urfa (Dayı-Yeğen) Efsanesi
Irak Türklerinin genel olarak edebî dilleri İstanbul Türkçesi olup, konuşma dili ise Azerbaycan şivesidir. Ancak Irak Türkmenlerinin yaşadıkları bölgelerde Türkmen lehçeleri farklı farklıdır. Bunlardan: Telafer- Musul, Erbil- Altunköprü, Kerkük merkez, Tezehurmatu- Dakuk, Beşir, Amirli-Türkalan- Bastamlı- Aştöken- Yalançılar, Hanakin- Kifri- Karatepe- Mendeli- Kazaniye lehçeleri… Kerkük Türkmen lehçesi Türkiye’nin Şanlıurfa ili ile Elazığ illerinin şivesinde daha çok yakındır.
Rivayete göre, Osmanlı döneminde Kerkük’te büyük bir salgın ortaya çıkar, yüzlerce Kerküklünün ölümüne neden olur. Kerküklüler çevre bölgelerden doktor arayışına girerler. Bu salgını giderecek Urfa’da tek bir doktor olduğu bilgisine ulaşırlar. Doktoru Kerkük’e getirmek için Kerküklü bir heyet Urfa’ya gider. Urfalılar doktorun dönmemesinden endişe ederek, doktora karşılık 40 Kerküklü genç rehin isterler. Kerküklüler 40 genç toplayıp doktoru Kerkük’e götürürler. Urfalı Doktora Kerkük’teki salgın yok olduktan sonra, Kerküklüler Urfa’ya dönmesine izin vermemişler. Böylece Kerküklü 40 genç Urfa’da evlenerek, hayatlarına orada devam etmişlerdir. İşte bugün ortak kültür, sanat, folklor, örf-adet, gelenek ve göreneklerimizin ortaklığı bu rivayete dayanmaktadır. Urfa’nın tanınmış eski Belediye Başkanı, Milletvekili ve yakın dönemde Bakanlık yapan Ahmet Eşref Fakıbaba’nın dedesinin Kerküklü olduğu bilinmekte ve belki de bu 40 gençten biridir.[6]
Bilindiği gibi Urfa, tarih boyunca çok göç alan bir şehirdir. Özellikle Osmanlı döneminde yapılan iskân politikaları çerçevesinde buraya birçok ırk ve milletten insanlar yerleştirilmiştir. Örneğin kırsal kesime yerleştirilmiş Türkler Kürtleşmiş, şehir merkezine yerleştirilmiş Kürtler ise Türkleşmiştir. Ayrıca Harran geçmişte Arap ve Hanbelî mezhebine mensupların yaşadığı bir mekân iken, şimdi Şafii mezhebine mensup Arapların yaşadığı bir yer olmuştur. Bir ara Dürzîler bile burada iskân edilmiştir. Hindiye kolundan gelen Arap aşiretleri vardır. Yine Osmanlı döneminde tarımla uğraşan Yahudiler, bir tek Harran’da yaşamıştır. Coğrafyada böylesine iç içe geçmişlik söz konusudur. Bu yüzden dayı yeğen efsanesinde anlatılan hikâye doğru olabilir. Zira Urfa ve Kerkük birbirinden ayırt edilmeyecek derecede aynı şive ile konuşmaktadırlar. Türkü ve melodileri oldukça benzerdir. Bu yüzden geçmişte bir arada yaşamış oldukları söylenebilir. Ki, efsanede Urfa ve Kerkük’ün hem kız alıp vermeden hem de aynı şehirde yaşamalarından söz edilmektedir. Bu efsane bugün dahi yaşlı Kerkük ve Urfalılar arasında anlatılmaktadır. Ve bugünkü kültür ve müzik benzerliği bu efsaneyi doğrulamaktadır…
Efsaneden yola çıkarak ancak hakikatin izini sürebiliriz. Urfa ve Kerkük’ün dayı-yeğen efsanesi işte bizi böylesine bir hakikat yolculuğuna çıkaracaktır. Bilindiği gibi türkü, hoyrat ve gazel geleneğiyle kendine mahsus tarzı ve tavrı olan Urfa müziğinin bir de Harput ve Kerkük ile benzerliği vardır. Urfa müziğini Kerkük ve Harput ile yakınlaştıran asıl damar türkü ve uzun havalardır. Bunun nedeni Kerkük’ün Misak-ı Milli ile sınırlarımız dışında kalmasının verdiği ayrılık hasreti, bulundukları coğrafyada çok da huzurlu bir yaşamlarının olmayışı ve geçmişten gelen din ve dil bağımızdır. Kerkük’ün milli sınırlar dışında kalması onların hasretini daha da derinleştirmiş, acılarını daha da artırmıştır. İmparatorluğun çöküşü sırasında yaşanan savaş, ölüm ve hastalıklar bu acıları daha da derinleştirmiş, türkü, hayrat ve manilere konu olmuştur. Kerkük’te yakılan bir ağıt Urfa’da yakılan bir türkü Kerkük’te, Harput’ta karşılık bulmuştur.
Kerkük-Urfa ve Elazığ Ortak Kültür
Üç ayrı coğrafyanın insanları olarak aynı duyarlılıkta türküler, şarkılar terennüm etmişlerdir. Bu üç şehrin gerek ağız gerekse coğrafi yakınlık ve kültürel alış-verişler etkili olmuştur. “Kerkük havaları bir taraftan Azeri havalarına benzerken, öte yandan Anadolu özellikle Urfa, Elazığ ve Diyarbakır havalarına benzemektedir. Hiç de tesadüfî olmayan bu müşterekliği uzun havalarda olduğu kadar kırık havalarda da görmek mümkündür. Otoriteler Türk yörelerinin Halk Müziğini tasnif ederken Kerkük ve Erbil’i ikinci dereceden Azeri halk müziği grubu olarak telakki etmektedirler. Öte taraftan bu iki Türk şehrinin, Anadolu’nun özellikle Güneydoğu Bölgesi ile yakın ilişkisi vardır.
Urfa, Elazığ ve Diyarbakır halk müzikleri arasındaki ilişki ne ise, Kerkük ile bu şehirlerarasındaki ilişki de odur. Beraberlik, uzun havalarda olduğu kadar kırıkhavalarda da söz konusudur. Divan, Urfa, Elazığ ve Kerkük arasında müşterek olan başka bir havadır. Her üç yörede: Divan, Hüseyni makamı çeşnisi veren bir uzun havadır. Divan havasının bentleri arasında aranağme olarak özel ayağı çalınır. Divan havası, Aruz ölçüsünün 3 Failâtün+Failün kalıbıyla veya hece ölçüsünün 15’li kalıbıyla söylenmiş divanlarla okunur.”[7] Örneğin “Çadır kurdum düzlere” türküsü hem Kerkük hem Urfa’da söylenir. Yine Kerkük’te “O yana dönder meni” türküsü Urfa’da “Bu dere derin dere” adıyla söylenmektedir. Kerkük’te “Bak gözüne gözüne” türküsü Elazığ’a “İndim yârin bahçesine” adıyla söylenmektedir. Bu benzerlikler daha da çoğaltılabilir.
Urfa ve Kerkük’te ortak olarak söylenen ve hem Urfa manileri hem de Kerkük manileri arasında yer alan o kadar çok mani vardır ki, birbirinden ayırt etmek mümkün değildir. Mesela Urfa’da
“Açık koy pencereni
Gözüm görsün geleni
Nasıl kabre koyarlar
Yar derdinden öleni”
Diye söylenen mani Kerkük ağzında “nasıl kabre koyarlar” yerine “Nece qebre qoyallar”[8] ve “ yar derdinden öleni” yerine “ yar derdinnen öleni” diye geçmektedir. Yine bir başka Urfa manisinde;
“Akşamın arasını gör
Bağrımın yarasını gör
Benden sana yar olmaz
Git başın çaresini gör”
Urfa’da diye söylenirken, Kerkük’te ise;
Axşamın arasın gör
Aç bağrım yarasın gör
Men sene yar olmaram
Get başıv çarasın gör[9]
Diye söylenir.
Bu denli iç içe bu denli etkilenmiştir birbirinden… Urfa Kerkük türkü kardeşliği yanında bir de Urfalı ve Kerküklü dostluğu vardır. Bu dostluk ilhamını kadim zamanlardan gelen efsaneden aldığı kadar, 1960’lara uzanan Urfalı Mehmet Özbek ve Kerküklü Abdülvahit Küzeci ve Abdurrahman Kızılay’ın şahsında sembolleşen, türkülerinde dile gelen dostluktur. Bu dostluk türküler üzerinden kardeşliği, ayrılığın getirdiği hüznü, ortak tarih ve kaderi ortaya koymuş, Anadolu ve Kerkük halkının gönlünde yankılanmıştır.
Özellikle 60’larda plak ve kasetlerin yaygınlaşması, radyo ve televizyon programlarının sınırları aşarak şehirden şehre, ülkeden ülkeye yol bulması bunda önemli rol oynamıştır. 1960’lardan günümüze kadar Anadolu’da çıkan plak, kaset CD’ler anında Kerkük’te ilgiyle karşılanmış, Türkiye’de olduğu gibi kapış kapış satılmıştır. Örneğin İbrahim Tatlıses’in Kerkük başta olmak üzere Ortadoğu’da sahiplenilmesi kültür coğrafyamızın ortaklığından, gönül dilimizin benzerliğinden kaynaklanmaktadır. Anadolu’nun melâli Ortadoğu’dan ayrı düşünülemez. Hele hele bizim bir parçamız olan Kerkük’ten asla!
Kerküklü Abdurrahman Kızılay, Urfalı Mehmet Özbek ve Nuri Sesigüzel… 1960’lardan itibaren bu büyük sanatçılar, bu iki şehrin halklarının gönül dili olmuş, türkü ve hoyratlarıyla Kerkük ve Urfa, Irak ile Türkiye arasında köprü olmuşlardır. Anavatandan ayrı kalmış Kerkük, hasretini türkü ve manilerle dile getirmişlerdir.
Urfalı Türkücü Nuri Sesigüzel 1966 yılında Yeşilçam filmlerinden birinde sözleri Kerküklü Mustafa Kemal Dendenoğlu’na ve müziği Abdurrahman Kızılay’a ait olan “Aynaya baxtım saç beyaz olmuş” Kerkük Türküsünü okuduğunda Türkiye’de adeta bir artçı deprem etkisi yaratıldığı söylenir.
Aynaya baxtım saç beyaz olmuş
Neden rengim saralıp solmuş
Böyle değildim bana ne olmuş
Ağla gözlerim, sızla gözlerim
Sen bu haline, sen bu haline
Hayatım geçti bulmadım sefa
Yalan dünyada olur mu vefa
Yarımnan gördüm yıllarca cefa
Ağla gözlerim, sızla gözlerim
Sen bu haline, sen bu haline [10]
Mehmet Özbek ise, o dönem televizyonlarda okuduğu türkülerle adeta bu şehrin sesi, soluğu olmuştur. Yıllar sonra Abdurrahman Kızılay ile birlikte Anadolu’nun birçok yerinde programlara çıkmış, türküler, hoyratlar söylemişlerdir. Bu büyük iki sanatçı aynı zamanda okudukları Kerkük türküleriyle Türkmen davasına hizmet etmişlerdir. Urfa-Kerkük ezgisinden oluşan bir türküsünde Özbek’in;
“Yıktılar kalamızı
Sürdüler balamızı
Daha can boğazdayken
Çektiler salâmızı
Can Kerkük canan Kerkük
Her söze kanan Kerkük
Kalıptı yardan uzak
Mum kimin yanan Kerkük
Elinde yad elinde
Öt bülbül ya dalında
Bir diyar mezar olsun
Kalmasın yad elinde”
Hicaz makamında söylendiği bu türkü, yüzyıllık bir hasretin acısını dile getirmektedir. Tarihte hiçbir zaman birbirine bu denli uzak olmayan Urfa, Kerkük, Harput, araya konulan sınırları türküyle, hoyratla, dahası müzikle aşmıştır. Sınırlar haritalarda ve birilerinin zihninde olsa da, bu üç şehrin halkının gönlünde hiçbir zaman olmamıştır. Kerkük türküleri Urfa’da Harput’da, Urfa ve Harput türküleri Kerkük’te söylenmeye devam etmiş, devam etmektedir. Çünkü dili, dini gönlü bir olan şehirler ancak aynı türküyü çığırır, aynı melodiyi çalar…
Kerkük ile Urfa arasında kültürel bağlar yıllar öncesine dayanır. Dayı-yeğen ilişkisi ile bilinen bu yakınlık, müzik alanında daha net bir şekilde gözükmektedir. Hele hele Halk şiirimizin önemli bir türü olan Kerkük Horyatları söz konusu olurken, insanın aklına ilk önce Abdurrahman Kızılay ile Şanlıurfalı Mehmet Özbek gelir. Bu iki sanatçı yıllar öncesi el ele vererek, Kerkük türkülerini başta Türkiye olmak üzere Türk dünyasında ve Avrupa’da tanıtmaya var güçleriyle gayret etmişlerdir. Aynı gayretler Kerkük ile Elazığ için de geçerlidir. Elazığlı Araştırmacı-Sanatçı Salih Turhan, Abdülvahit Küzeci, Abdurrahman Kızılay ve Bendeniz Şemsettin Küzeci ile bu ortak kültürle ilgili projeler, kitap çalışmaları ve kalıcı çalışmaları yapıp bu kültürün varlığı korunmaktadır.
Abdülvahit Küzeci’nin Urfalılarla ilişkisi 1956 yılında başlamıştır. Bir akşam Ankara Gençlik Parkındaki gazinoların birisinde oturan Küzeci, Ata Terzibaşı, Adnan Şeker, Emin Aydemir ve diğer arkadaşları ile birlikte içip, saz çalıp türkü söylüyorlardı. Ata Terzibaşı ise içki içmediği için hesap ve ortamı idare ediyordu. Yan masada oturanlar garsonu çağırırlar. Garson gider, bir süre sonra döner elinde bir şişe içki getirmiş, Terzibaşı: “Biz istemedik bu ne” der. Yan masada Urfalı 5–6 kişi oturuyormuş, “Afiyet olsun.” diye Küzeci’nin masasına bağırmışlar: “Türküleriniz bizleri mest etti. Urfa ile Kerkük türküleri birbirilerine çok benziyor, şerefine gönderdik”. Böylece Küzeci ve arkadaşları Urfalılar ile birlikte horyat ve türkü dolu bir güzel gece geçirirler.[11]
Vefatından önce Urfa’da kendisiyle tanıttığımız ve onur duyduğumuz Urfa’nın saygı değer bestekârı Abdullah Balak Kerkük Türkülerini kendi belleğinde kazmış, bütün Kerkük türkülerini dilinde destanlaşmıştır. Urfalı folklor araştırmacısı Abuzer Akbıyık ve Sabri Kürkçüoğlu eserlerini arşivlemiş ve yaymıştır. Mahalli sanatçısı Mehmet Delioğlu eserlerini sahnelerde seslendirmiştir. Ayrıca Urfalı olup, Mersin’de yaşayan Hüseyin Yeşilgöz, Türk Halk Müziği hayranı olup ve Kerkük Türküleri ile Abdülvahit Küzeci’nin makam, horyat ve türkülerini yıllardır araştırıp, derleyip, Klip yaparak, başta TRT olmak üzere Kanal Urfa ve diğer TV ve radyolara sunarak ölümsüzleştirmektedir. ŞURKAV Vakfı Urfa’da Urfa-Kerkük-Elazğı gecesi düzenlemiş bu gecede seslendirilen Kerkük türküleri çok beğenilmiştir.
Yine Urfa’da düzenlenen Kültür ve Sanat haftasına Kerkük müzik ekibi davet edilmiş. Ekibin verdiği konser çok ilgi görmüştür. Ekip Urfa’da radyo ve televizyon programına katılmıştır. Urfalı Bedir Çağlayanın “Bilmem Feleğin Kastı ne” türküsünü Abdülvahit Küzeci Bağdat Türkmence Radyosu’nda okumuştur. Yine Urfalı Bedirhan Kırmızıya ait “Ay karanlık bulamadım yolumu” türküsünü Abdülvahit Küzeci Horyat ve bestelenen kitabında yayınlamıştır. Urfalı Mehmet Ataç’a ait “Ta ezelden yüzüm gülmez ağlarım” türküsü Küzeci tarafından okunmuş ve kitabına alınmıştır. 2011 yılında ise, Büyükfırat ailesinden Hüseyin Büyükfırat ile birlikte Urfa-Kerkük Dayanışma Platformu kuruldu. 08-12 Temmuz 2011 tarihleri arasında Urfa’da Uluslararası “1. Urfa-Kerkük Kültür ve Sanat Günleri” düzenlendi. Bu adım iki şehrin ortak kültür ve sanatını yeniden canlandırarak büyük ses getirdi. Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği Müdürlüğünce Kerkük, Urfa ve Elazığ Müzik geceleri Ankara, Elazığ ve İstanbul’da defalarca gerçekleştirildi.
Salih Turhan’ın Kerkük Türküleri ile Irak Türkmen Havaları Eserleri
Abdülvahit Küzeci; 1991 yılında Trafik Hastanesinde kaldığında Salih Turhan ve bazı sanatçı arkadaşları onu ziyaret etmişler. Hastaneye gelenler saygılarından dolayı hepsi eğilip elini öpmüşlerdir. ‘Burada kal, başımızın üstünde yerin var’ dediklerinde Küzeci çok onurlanmıştır. Ama “Men kendi vatanıma, yurduma dönmeyi tercih ederim”. Demiştir. Küzeci devam ediyor “Yine aynı günlerde Ankara’da Hüseyin Yüncü’nün evinde Salih Turhan, Abdurrahman Kızılay, Muhittin Özyardımcı, Sati Köprülü ve oğlu Mehmet ile birlikte bir akşam oturup birlikte meşk etmişlerdir. Salih Turhan’da Kerkük aşkı büyümüş ve Abdürrahman Kızılay ile birlikte bu misyonunu devam ettirmiştir. Kerkük Türküleri kitabını hazırlamaya karar vermişler. Aynı yılda yani 1991 yılında kitap Ankara’da yayınlanır. Kitap gerçekten de önemli bir kaynaktır. Bazı eksikliklerinin olmasına rağmen Ata Terzibaşı’nın “Kerkük Havaları” kitabından sonra Kerkük Türkülerini kapsayan derli-toplu en geniş bir eserdir. Özellikle eserlerin notalarının verilmesi bu kitabı önemli kılmıştır”. Salih Turhan’ın Abdurrahman Kızılay ile çıkardıkları “Kerkük Türküleri” eserinden sonra 2012 yılında Salih Turhan ikinci eserini hazırladı. Bu defa çok geniş bir şekilde Irak Türklerinin tüm yörelerini inceleyerek kitabın içine aldı. Telafer, Erbil, Altunköptü, Kerkük, Tuzhurmatu, Kifri vd. yörelerin türkülerinin notalarıyla birlikte “Irak Türkmen Havaları”[12] Adı altında Türkmeneli Vakfı tarafından basımı gerçekleşti.[13]
Irak’ta Makam ve Horyatlar
Irak’ta musiki makam tarihini yazanlar, “Makam Kerkük’te doğar, Musul’da büyür ve Bağdat’ta yaşar” sözlerini kullanırlar. Bu söylemin ne kadar doğru olup olmadığını anlayabilmek için Irak’ta makam tarihinin geniş kapsamlı bir araştırılması gerekmektedir. Biz, burada sadece Kerkük’te okunan horyat usûllarımızı hatırlatnak isteriz. Irak Türkmen müziğinde tespit edilen 22 çeşit horyat usûllarından; Muhalif, Beşiri, Nobatçi, İskender, Muçala, Yetimi, Ömeregele, Malallah, Şerife, İdele, Yolçu, Memeli, Mazan, Kesük, Darmangahı, Matarı, Kesük Matarı, Karabağı, Atıcı, Delli Hesenı, Kurde, Kızıl usûllarıdır.[14] Kerkük türküleri ve horyat geleneğinin tanınması, geniş kitlelere yayılması ve yeni nesillerce bilinmesinde Türkmen sanatçıları ve araştırmacı yazarlarının birinci derecede misyonlarıdır. Ancak Türkmenler bu konuda sınıfta kaldıkları şüphesizdir. Gönül ister ki, Erbilli biri Erbil türkülerini, Telaferli biri Telafer Türkülerini, Tuzhurmatu’dan biri Tuzhurmatu Türkülerini irdelesin ve derlesin… Ancak bu beklentimin gerçekleşmesi daha zaman alır diye düşünüyorum…!
Azerbaycan’da Kerkük Türküleri
Ünlü Azerbaycanlı araştırmacı yazar Profesör Gazanfer Paşayev, 6 yıl Irak’ta tercüman olarak çalıştığı yıllarda Irak Türkmen kültürü, folkloru, edebiyatı ve sanatı ile ilgili “Alı Yıl Dicle-Fırat Sahillerinde” soviyetler döneminde bir eser yazmıştır. Bu eserin ilk baskısı 30bin basılmış, ancak Azerbaycan halkının bu kitaba ve Irak Türkmenlerinin varlığına ilgi göstererek kitabın ikinci baskısı rekor bir sayı ile “100bin” olarak basılmıştır. Bu kitapta zikredilen Irak Türkmen varlığı Kerkük Türkülerine de yansımıştır. Azerbaycan aydınları da Irak Türkmenlerini kendilerinden önemli bir parça olarak kabul etmişlerdir. Nitekim Baba Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev diyor ki, “ tarihi araştırdığımda gördük, Kuzey Azerbaycan, Güzey Azerbaycan ve Irak Türkmenleri bir bütünün parçalarıdır”.[15] İşte bu önemli sözler de Azerbaycan halkının üzerinde büyük etki yaratmıştır. Azerbaycan halkı yediden yetmişe Irak Türkmenlerinin varlığını öz varlığı olarak kabul eder ve benimser.
Kerkük türküleri Türkiye’den sonra Azerbaycan’a da taşındı. 1960–1970 yılları arasında ilk kez Azerbaycan’da Dr. Sinan Sait; Abdülvahit Küzeci’nin Türkülerini seslendirmiştir. Daha sonra ünlü Azerbaycan sanatçısı Nermine Memedova Sina Sait üç Kerkük Türküsünü düet yaparak ifa etmişlerdir. Onlardan sonra Kerkük türküleri Azerbaycan’da tanıtılmaya başlamıştır. Ayrıca, Azerbaycanlı Zeynep Hanlarova, Balaoğlan Eşrefov, Aybeniz Haşimova, Nuriye Hüseyinova, Seyfettin Çakmakçı, Şemistan, İlham Askeroğlu, Aynişan Quliyeva, Çinare Melikzade, Aslan Hüseyinova ve başkaları Kerkük türkülerini Azerbaycan radyo, TV, düğün ve münasebetlerde bugüne kadar okumaktadırlar.
Irak’taki siyasi gelişmelerden kaynaklanan ve yağmalamaya maruz kalan devlet daireleri özellikle de 2003’ten sonra feshedilen Irak Enformasyon Bakanlığı ile Devlet Radyo ve Televizyon kurumunun bütün arşivleri yok edilmiştir. Irak Türkmen sanatçılarının eserleri ve görüntüleri tarih olmuştur. Ancak bu Türkmen toplumunu seven ve canlarına bu uğurda feda eden kahraman insanlar da elbette var ki, yıllar öncesi bu “yağma ve talan” olayının his etmiş, onlarca evlerde Türküleri arşivlemişlerdir. Kimi de bu tehlikenin ciddi olduğunun farkına vararak, Kerkük türkülerinin ses kayıtlarını 1980 öncesinden beri yurtdışına özellikle de Türkiye’ye göndermeyi başarmışlardır…
Kerkük Türkülerinin Yazarları
Kerküklü Türkülerinin bazıları anonim türkülerdir. Diğerleri de Türkmen şairleri tarafından kaleme almış, Türkmen müzisyenler ve bestekârlarca da kültür eserleri olarak topluma kazandırılmıştır. Bu şairlerden; en çok güfte yazan Kerkük’ün Milli Şairi Mehmet İzzet Hattat’tır. Hattat’ın sözlerini de en çok beğenen ve okuyan Abdülvahit Küzeci’dir. Ayrıca, İzzettin Abdi Bayatlı, Muhammet Sadık, Mustafa Gökkaya, Osman Mazlum, Hasan Görem, Nesrin Erbil, Telaferli Felekoğlu, Necmettin Esin, Şakır Sabır Ziraatçı, Remzi Hünkâr, Ahmet Otrakçı, Salah Nevres, Rıza Kamber ve Abdülaziz Semin Bayatlı, Cumhur Kerküklü, Faruk Faik Köprülü, Şemsettin Küzeci, Hüsam Hasret, Adnan Kasapoğlu, Enver Mahdi Baba, Ekrem Tuzlu ve diğerleri. Ayrıca Azerbaycan’dan şair Samet Vurgun, Resul Rıza ve Türkiye’den de Yunus Emre ve Âşık Veysel gibi ozanların şiirleri Abdülvahit Küzeci tarafından bestelenerek okumuş ve Türk dünyası müziğine kazandırılmıştır.
Kerkük Türkülerinin Bestekârları
Kerkük müziğinin de şairler gibi köklü ve zengin olduğu şüphesizdir. 1918 yılından sonra Irak devlet olunca Araplar, Osmanlıdan kalan eserleri özellikle de makamları Türk usulü ile okumaya çalışmışlardır. Makam Üstadı Şaltağ ve Mohammed Qubbançi bu makamları benimsemişler ve yıllarca bu makamlar ayakta tutarak makam evleri açılmıştır. Bu evler Önce Bağdat, Kerkük ve Musul vilayetlerinde onlarca okuyucu ve bestekâr yetiştirmiştir. Kerkük’te bir süre Türküler anonim olarak taklit edilmiş ve okunmuştur. Bir süre de şairlerin şiirleri okuyucularca müzik aleti olmadan “mırıldayarak” ve bazıları hamam tası ile defle, kapkap, kaşıkla ve dumbulbas ile bestelenerek icra edilmiştir.[16]
Tespitler
Türkiye’de 1960 yıllarından beri okunan Kerkük Türküleri, Türk halkı tarafından ilgi görmüş ve sevilerek sanatçılar tarafından icra edilmiştir. Ancak bir zamanlar Türkiye ile Irak arasında siyasi nedenlerden kaynaklanan ikili ilişkileri olmaması bazı sanatçılar ve araştırmacılar tarafından Kerkük Türkleri yanlış okunmuştur. Bu yanlışlıklar iki bakımdan ortaya çıkıyor. Birincisi söz bakımından türkünün şiiri veya güftesini Türkiye Türkçesine uyarılmasıdır. Hâlbuki tüm Türküler halkların malıdır, varlığıdır, dilidir, kültürüdür. Bunlarla oynanmaz ve değiştirilmez. Bazı Türküler bilmeden yanlış okunmuş, bazıları da bilerek aslına uygun okunmamıştır.
İkinci bakımdan ise, ritim ve müzik faktörüdür. Bu konuları bazı müzisyen dostlarımla irdelerken ciddi hatalar saptandı. Bazı hataları Abdülvahit Küzeci kitabımda tespit etmişimdir. Onlardan:[17]
Abdülvahit Küzeci tarafından icra edilen Kerkük Türküleri’nin bazıları Türkiye ve Azerbaycan’da ünlü ses sanatçılarınca güzel bir şekilde ifa edilmiştir. Kerkük Türklerinin kültür, sanat ve edebiyatının tanıtımına ivme kazandırmıştır. Ancak bazı türkülerin gerek ezgi gerek metin gerekse de tartım bakımından farklı nedenlerle yanlış okunduğunu tespit edildi. Bu çalışamadan amacımız türkülerimizin bir bütün olarak düzgün bir şekilde okunmasıdır. Ayrıca, başkaları tarafından suiistimal ve istismar edilmesin.
Aşağıdaki bazı örnekler, türkülerimizin doğru okunmadığını ortaya koymaktadır:
- “Bu hal ne haldi Türksüsü”,
TRT repertuarında yanlış olarak yazılmıştır. Aslında Hal değil, “Bu xal ne xal’dır”. Xal’ın anlamı “yüzdeki ben” veya “iz”. Hal yazıldığında cümlenin tamamıyla anlamını değişiyor. Bu hal ne hal gözüm ne haldı, yanakta dögdürüpsen: Burada yanakta “ben” dövülür. Hal (durum) dövülmez. Bu türkünün gerçek anlamı bozulmuştur.[18]
Orijinali bu şekildir:
Bu xal ne xaldı,
Gözel ne xaldı
Yanaxta dögdürüpsen
Türkünün ikini mısraında ise xal değil, hal=durum olmalı.[19] Burada
Canım ne haldı,
Gözüm ne haldı,
Alemi öldürüpsen
- Kerkük divanında: “gülüm di gel men seni seveni neçe gün neçe ay neçe ildir”. Türkiye sanatçıları bu cümlede iki kez hata yapmaktadırlar. Birincisi, ilk mısrada neçe kelimesini nece olarak telaffuz ediyorlar. Kerkük ağzında neçe=kaç, nece ise, nasıl anlamını taşımaktadır. Burada türkünün anlamı tamamen bozulmuştur.[20]
İkinci hata ise, türkünün orijinal metininde cümlede (şiir)in kafiyesi şöyledir:
(Gülüm di gel)
Men seni seveni neçe gün neçe ay neçe ildi
Sen meni aldattıv, bu sende nece dildi
Burada kafiye ildi ve dildi.
Türkiye’nin bazı sanatçıları ve Abdülvahit Küzeci de bazı kasetlerinde hatalı okumuşlardır:
(Gülüm di gel)
Men seni seveli nece il nece ay nece gündü
Sen meni aldattıv, bu sende nece dildi
Türkiye’de bazı sanatçılar kafiye olarak gündü ve ildi olarak okumuşlardır. Doğrusu ise ildi ve dildi.[21]
- “Altın Xızmav mülayim” türküsünün bu bölümü:
“altın xızmav incidi, köynegiv narıncıdı,
menim lal olmuş dilim, ne dedim yar incidi”.
Türkiye’nin bazı sanatçıları; bu şekilde okuyorlar.
Hâlbuki doğrusu, “Lal olsun menim dilim ne dedi yar incidi.” Burada ne dedim değil doğrusu “ne dedi” dir.[22]
- “Helhele verin geline deste gül verin eline”, türküsünde okunan horyat:
Ayrıldım özlerinnen
O şirin gözlerinnen
Bilseydim ayrılığ var
Öperdim sözlerinnen
Burada mana bakımından hata vardır. İkinci mısrada “O şirin gözlerinnen yanlıştır. Doğrusu sözlerinnen olacaktır” ve dördüncü mısrada “Öperdim sözlerinnen” yerine “öperdim gözlerinnen” olacaktır. Çünkü söz öpülmez. Göz öpülür…!
Bunlara benzer okunan Kerkük türkülerinde daha onlarca ciddi hatalar mevcuttur. Bu türküler popüler olduğu için bazı örnekler vermeye çalışacağım:
Derleyen ve notaya alan Nida Tüfekçi,
-Kerkük divanında (Urfası) okunan horyatta önemli bir hata vardır. Sol tarafta yanlış okunan, sağ tarafta da doğrusuna bir göz atalım:
Men dayanam
Gurbette Men de yanım
Men yansan yar yanmazsa
Yar yansa men de yanmam
**
Men deyanım
Aç Sineve men dayanım
Kerem aşkından yandı (Kerem Aslı’yçın yandı)
Umut ver men de yanam (Umut var men de yanım)
Horyatın son mısraında “Umut ver” kelimesi üzerinde duracağız. “Umut ver” in. Doğusu “Umut var” dır.[23],[24],[25]
-TRT THM repertuar no’su 1352 “Bu dağ bu dağ üstüne” türkünün başlığı zikrettiğimiz şekilde yazılmıştır. Hâlbuki “Bu dağ” değil “Budağ=budak” olmalıdır. Burada Bu dağ anlamı yanı bir dağdan bahsediliyor. Oysaki metin başka bir şeyi ifade ediyor. Metin şöyledir:
Budağ budağ üstüne
Xızmav dudağ üsütüne
Siziv bülbül fiğan edip
Bizim çardağ üstüne
Burada bu dağ kelimesi yanlıştır. Çünkü metnin anlamını bozmaktadır.
– Yine TRT repertuarında; 1797 no’lu “Güzellerden üç güzel var” türküsü başlık olarak yanlış repertuara geçmiştir. Doğrusu “Gözellerde üç gözel var” olmalıdır.
- Genel olarak Kerkük türküleri nakarat ile başlamaktadır.
- Abdülvahit Küzeci, bazı Anadolu türkülerinin sözlerini Türkmen şairlerinin güfteleriyle değiştirerek Irak Türkmen Folklorunu Anadolu folkloruyla kaynaştırmıştır.
TRT Türk Halk Müziği repertuarında Abdülvahit Küzeci adına notasıyla birlikte kayıtlı olan 25 Kerkük türküsü, bu çalışmamızda ele alındı. Söz, ritim ve kimlik yönünden yeniden revize edildi. Bu düzeltmeler aşağıdaki tabloda gösterilmektedir:
T.C. Kültür ve Turizm bakanlığına bağlı kısa adı MESAM olan Türkiye Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği’nin web sitesindeki Kerkük (Irak Türkmen) türkülerini araştırdığımızda ilginç hususlara rastladık. Rahmetli usta sanatçımız Abdurrahman Kızılay listesinde 68 adet Kerkük türküsünün kayıtlı olduğunu gördük. 61’i söz ve müzik olarak hak sahibi Kızılay’a ait olduğu tespit edilmiştir. Diğerleri ise derleme olarak geçmektedir. Hâlbuki bu türkülerin çoğu Kerküklü ve Erbilli sanatçıların öz eserleri olduğunu, elimizdeki kaynaklar ortaya koymaktadır. Bu listeyi görmek için ekler bölü
Sonuç:
Irak Türkmen (Kerkük) Türküleri Türk Halk Müziği repertuarında önemli bir yere sahiptir. Irak Türkmen Türkmen sanatçılarının icra ettikleri türküler, özellikle de Türkiye ve Azerbaycan’da halka arasında çok yaygın bir şekilde anılmaktadır. Abdülvahit Küzeci’nin okuduğu türkülerin çoğu TRT başta olmak üzere Türk Halk Müziği sanatçılarınca büyük ilgiyle Türkiye’de okunmuştur. Yine bu türküler Azerbaycan sanatçıları tarafından da benimsenmiştir. Ayrıca, Abdülvahit Küzeci’nin okuduğu türküler arasında 10 civarında Azerbaycan türküsünün bulunmaktadır.
Kerkük türkülerin genel olarak Küzeci’nin özel olarak okuduğu türkülerin dili Azerbaycan şivesinin yüzde yüz olmazssa da büyük ölçüde aynı şivede okunduğu önemli bir gerçektir. Bu da Irak Türklerinin konuşma şivesi, Azerbaycan şivesi olduğunu da bir bakıma ispatlıyor.
Türkiye’de okunan Kerkük Türküleri özellikle de Abdülvahit Küzeci’nin kaynak kişi olarak gösterilen TRT Türk Halk Müziği repertuarındaki bazı Türkülerde nerdeyse Kerkük ağzı bilerek veya bilmeyerek türkülerden arındırılmaya çalışılmıştır. Müzik bakımından da bazı Türkülerde ritim hatası saptanmıştır. Curcuna olan bazı türküleri farklı bir ritimel kayda alınmıştır.
Bugün Azerbaycan müziğinin nasıl bir özelliği ve yeri var ise, Kerkük türkülerinin de öyle bir özelliğinin olmasını isterdik. Ancak ne yazık ki, Kerkük türküleri’nin bazı sözleri yozlaştırılmıştır. Burada hem Türkiyeli sanatçı ve müzisyenlerin hem de Abdülvahit Küzeci’nin de bazı hatlarını tespit ettik. Küzeci, Kerkük’te okuduğu türkülerin tamamında Kerkük ağzına özen göstermiştir. Ancak aynı türküyü Türkiye’de İstanbul şivesinde okunması istenirken, türkünün kimliği zedelenmiştir.
Kerkük türkülerinin genel olarak ve Abdülvahit Küzeci’nin özel olarak okuduğu türkülerin çoğunluk olarak, nakarat bölümüyle başladığı saptanmıştır. Kerkük türkülerinin ve Abdülavhit Küzeci’nin okuduğu türkülerin çoğu Bayati, Hicaz, Rast, Çargâh, Segâh ve Hüseyni makamlarında okunmuştur.
KAYNAKLAR
A- KİTAPLAR
ÇAMURÇU, Salah Behlül. Abdülvahit Küzecioğlu Edebiyatı Sanatı ve Yaşam Öyküsü, Barış Dergisi Yayınları, Kerkük, 2010
KABAKLI, Ahmet. Sınırlar Ötesi, Savaş, petrol, Irak, Kerkük, İstanbul 2003
KERKÜK Halk Türküleri Ve Hoyratları, Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Cemiyeti Yayınları No:1, İstanbul, 1961
KÜZECİOĞLU’ndan Abdülvahit. Hoyrat ve Besteler, 1. Baskı Belediye Basımevi, Kerkük, 1966
NAKİP, Mahir. Kerkük Türk Halk Musikisinin Tasnif Ve Tahlili, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları, Halk Müziği Ve Oyunları Dizisi, Evren Ofset, Ankara, 1991
PAŞAYEV, Gazanfar. Bu Sevda Ölüncedi, s, 232, Bakı 2001
SAATÇİ, Suphi. Kerkük’ten Derlenen Olay Türküler, İstanbul 1993
TERZİBAŞI, Ata. Kerkük Hoyratları ve Manileri, Ötüken, İstanbul 1975
TERZİBAŞI, Ata. Kerkük Havaları, 1. Cilt, 1989 ve 2. Cilt, 1991 3. Baskı, Zaman Basımevi-Bağdat
TERZİBAŞı, Ata. Türkman Keşkülü, 2.Cilt, 3. Baskı, Kerkük, Ocak 2010
TURHAN, Salih – KIZILAY, Abdurrahman, Kerkük Türküleri, Ankara, 1991
TÜRK Dünyasından Seçme Türkülerimiz, Türk Ocakları Ankara Şubesi Yayınları, Boyut Tan Matbaacılık, Ankara, 2005
FİKRİ, Ahmet. Sevilen Maniler Cilt 1, Kerkük Kızı, Kerkük Belediye Matbaası, Kerkük 1961
B- DERGİ VE GAZETELER
– Sait Salit Türkmen, Kardaşlık dergisi, S,1, s, Bağdat Mayıs 1961
-Nefi Demirci, Kerkük dergisi, S, 3, s, 29, İstanbul 1998
– Şemsettin Küzeci, Kerkük dergisi, S,1, s, 33, Ankara 2005
– Suphi Saatçi, Kardaşlık dergisi, S, 35, s,11, İstanbul 2007
– Erşat Hürmüzlü, Kardaşlık dergisi, S,36,s,4, İstanbul 2007
– Mahir Nakip, Kardaşlık dergisi, S, 35, s,14, İstanbul 2007
– Nusret Merdan, Kerkük dergisi, S,40,s,1 Kerkük 2007 Arapça
– Faruk Faik Köprülü, Kerkük dergisi, S,40,s,2 Kerkük 2007 Arapça
– Aydın Kerkük, Kerkük dergisi, S, 40, s, 27 Kerkük 2007
-Cumhur Kerküklü,Türkmeneli dergisi,S,18,s,12,Kerkük 2009 Arapça
– Fuzuli Dergisi, röportaj. M. Nakip, S, 2, s, 9-10. İstanbul 1987
C- TV- RADYO PROGRAMLARI ARŞİVİ
– Yılmaz Erol, TV programı, Kerkük TV, 1988
– Şemsettin Küzeci, TV programı, TERT, 2003
– Mehmet Rauf, TV programı, Irakiye TV, 2005
– Velit Oçuşlu, TV programı, Türkmeneli TV 2005
– Cumhur Kerküklü, TV programı, Türkmeneli TV 2005 ve 2007
– Eyüp Mayas, TV programı, Arşivimizden, Kerkük TV, 2004 ve 2006
– Nebil Küzeci, TV programı, Irakiye TV, 2007
– Sami Bayraktar, TV programı, Türkmeneli TV 2011
– TRT TV Programları ve THM Repertuarı, arşivi,
– Bağdat Türkmence Radyosu arşiv bantları, 1959-2002
– Kerkük TV Türkmence Radyosu arşiv bantları, 1968-2002
– Şemsettin Küzeci, Türkmeneli TV-Özel Program, 2008
D- MÜLAKATLAR
– Abdülvahit Küzeci’nin aile fertleriyle. 2003, 2008, 2009, 2010, 2011, Kerkük ve Ankara
– Nurettin Hamit, Teşkilatçı ve Müzik takipçisi, 2011 Kerkük
– Ali Marufoğlu, 2 Temmuz 2007, Ankara
– Mevlüt Taha Kayacı, 2 Temmuz 2007, Ankara
– Fevzi Ekrem Terzi, Şair- Sunucu Temmuz 2008, Kerkük
– Hüseyin Bahattin, Müzisyen. 2010 Kerkük, 2011 Urfa
[1] Küzeci, Şemsettin (2004) Kerkük Soykırımları. Teknoed Yayınları. Ankara
[2] Küzeci, Şemsettin (2009) Irak Basın Tarihi. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları. Ankara
[3] Küzeci, Şemsettin (2012) Kerkük’ün Milli Sanatçısı Abdülvahit Küzeci. Kerkük, Ankara
[4] a, g, e, 3, Abdülvahit Küzeci
[5] Abdülvahit Küzeci, Mülakat, 25 Mayıs 2003. Kerkük
[6] a, g, e, 3, Abdülvahit Küzeci S,35
[7] Nakip, M.(2009). Kerkük Türk Halk Müziği. S, 14-15. Ankara
[8] Kayacan, İ., Küzeci, Ş.(2009). İçimizdeki Kerkük. S,114 Ankara
[9] a,g,e, 8. S,114
[10] Bakınız: Turhan, S., Kızılay, A. (1991). Kerkük Türküleri s,155. Ankara
Turhan, S., (2012). Irak Türkmen Havaları. S, 398. Ankara
[11] a, g, e, 3, Abdülvahit Küzeci
[12] Turhan, S., Kızılay, A. (1991). Kerkük Türküleri. Ankara
[13] Turhan, S., (2012). Irak Türkmen Havaları. Ankara
[14] Küzeci, Ş,(2012) Abdülvahit Küzeci Hayatı ve Eserleri. S,13. Ankara
[15] Paşeyev, Gazanfer(2001) Bu Sevda Ölüncedi. Bakü-Azerbaycan
[16] Abdülvahit Küzeci, Mülakat, 25 Mayıs 2003. Kerkük
[17] a, g, e, 3, Abdülvahit Küzeci
[18] Abdülvahit Küzeci, Kaynak Kişi, TRT-THM repertuarı No 1355, incelem tarihi 25 Mayıs 1977. Derleyen ve notaya alan Nida Tüfekçi.
[19] Ata Terzibaşı, Kerkük Havaları, ikinci cilt, üçüncü baskı, S,70. Zaman Basınevi. Bağdat 1991
[20] Mehmet Özbek, A.Kızılay, Mum Kimin Yanan Kerkük Albümü, Tac Yapım. Ankara 2003
[21] Ata Terzibaşı, Kerkük Havaları, Birinci cilt, üçüncü baskı, S,206. Zaman Basınevi. Bağdat 1989
[22] Abdurrahman Kızılay, Kaynak Kişi, TRT-THM repertuarı No 14, inceleme tarihi:7 Haziran 1970 ve 1990.
[23]Mehmet Özbek, A. Kızılay, Mum Kimin Yanan Kerkük Albümü, Tac Yapım. Ankara 2003
[24] Abdülvahit Küzeci,78’lik Pakistan yapımı taş plak, No’su OJME-815-816, Ekim 1958.
[25] Ata Terzibaşı, Kerkük Havaları, Birinci cilt, üçüncü baskı, S,207. Zaman Basınevi. Bağdat 1989