KERKÜK KATLİAMI 63 Yaşında
Dr. Şemsettin Küzeci
Türkmenlerin varlık mücadelesinde geniş yer alan, 14 Temmuz 1959 Katliamı, eski kuşaklarda olduğu kadar, yeni nesillerde de tüyler ürperten etkisini sürdürmektedir. O günlerin akıllardan silinmeyen anıları, Türkmen toplumuna karşı beslenen düşmanlık duyguları, 1918’den beri tarzı, sistemi değişse de değişmeyen şey Türk’e karşı soykırım, yok etme politikaları olmuştur. Türkmenleri yok etmeye yönelik saldırılar, 14 Temmuz 1959’da Kraliyetin devrilmesi ile daha derinleştirildi. Pek çok olay ve sinir harbinin neticesinde, 14 Temmuz Katliamı yaşatıldı. Ters giden atlara bağlanan insanların, vahşi Roma geleneğinde “insan parçalatılarak eğlenme” âdetleri dünyada o kadar kuruluş varken bize uygulandı. Türkiye’nin doğru dürüst haber alamadığı olayları, radyolarda “… gelişen hadiselerde İngiliz askerlerine herhangi bir şey olmamıştır.” diye verilmişse de buna konacak bir ad bulmak gerçekten zordur!..
Katliam Öncesi
Kerkük Katliamı öncesi yaşanan bazı olaylar, katliamın planlı bir şekilde yapıldığını ortaya koymaktadır. Hazırlanma aşamaları Irak’ta 14 Temmuz 1958 devriminden sonra başlamıştır. Cumhuriyetin ilanı ardından altı yedi ay kadar bir süre ülkede az çok demokrasi havası esmiş olduğundan zengin tarihe sahip olan Türkmenler birlik ve dayanışma içinde toplumsal haklarını tam olarak yeniden aramış, bir bakıma da sağlayabilmişlerdi. Nitekim bir ara bütün Irak’ta icra edilen hür seçimler yoluyla baro, sendika ve öteki meslek kuruluşların hepsi büyük bir çoğunlukla ellerine geçirdi. Türkmen toplumunun bu millî ve içtimai üstünlüğüne dayanamayan kıskanç ırkçı ve solcu gruplar, aralarında iş birliği yaparak sonradan, 8 Mart 1959 tarihinde Musul’da bilinen Yarbay Şavvaf’ın askerî inkılâp hareketinin başarısızlığa uğramasını da istismar ederek Kerkük Katliamı’nın hazırlama çalışmalarını hızlandırdılar.
Irak’ta vatanseverlerin gerçekleştirdikleri 14 Temmuz 1958 devriminde kral ailesinin öldürülmesinde yabancı güçlerin de parmakları olduğu söylentisi ortada dolaşıyordu. Ama bunların gerçek varlıklarını kesinlikle tespit etmeyen halk, ülkede eskiden hâkimiyet kuran İngiltere hükümetine atfetmekteydi.
Başbakan Nuri Sait de dostlarının kendisini kurtaracaklarını düşünerek saklandığı evde devamlı olarak semaya bakmakta ve onların uçakla kuvvet göndereceklerini ummaktaydı. Bu konuda yaygın olmayan gerçek ve resmî bir olayı anlatmak istiyorum: “Irak’ın dostu ve müttefiki olan Türkiye’de Başbakan Adnan Menderes Hükümeti’ne karşı 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbede kabine üyeleri arasında Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes de vardı. Bu zatın evinde yapılan aramada ele geçen gizli ve şahsî hatırat defterinden aktarılan bazı bölümler, mahkemece soruşturma konusu yapılarak radyodan naklen yayımlamaktaydı. Bu arada hatırımda kalan bir fıkrayı da konumuzla ilgili görerek okuyucularımıza sunmak istiyorum. ‘Irak hükümetiyle Türkiye Cumhuriyeti arasında 26 Haziran 1926 tarihinde Ankara’da imzalanan antlaşma ve protokoller gereği Türkiye Bakanlar Kurulu, Adnan Menderes’in başkanlığında toplanarak Irak’ta Kraliyet rejimini kurtarmak için orduyu harekete geçirmek kararı alır. Türk askeri Irak sınırına yaklaştığı esnada, Amerika’nın Türkiye Büyük Elçiliği hükümetlerinin görüşü olarak Türk askerinin geri çekilmesini ister. Buna sebep Türkiye’nin bu durumun amacını bilmediğini ileri sürer ve kendilerine bundan bir zarar gelmeyeceğini söyler. Bunun üzerine Türkiye, ordusunu geri çekmek zorunda kalır.’
Ethem Menderes’in anlattığı bu rivayetten anlaşıldığına göre Amerika’nın söz konusu devrimle direk veya dolaylı biçimde ilişkisi vardı. Velhasıl bütün bu işlerin sonunda Komünist güçler ve hempaları, söz konusu katliamı hazırlamada kolayını bulmuşlardı.”[1]
14 Temmuz 1959’da başlayan ve üç gün süren bu katliamı anlatan 18 Temmuz 1959 tarihli “Şakır Sabır Zabit” ile “Tahsin Rafet” tarafından kaleme alınan ve dönemin Başbakanı Abdülkerim Kasım’a verilen notayı, halkımıza ve dünyaya sunmakta yarar görmekteyiz. O günlerin acı dolu olaylarını ayrıntısı ile yaşayan değerli iki hocamız, 19 Temmuz 1959’da dönemin Başbakanı Abdülkerim Kasım’a olayın gerçeklerini bütün çıplaklığı ile sergileyen bir nota vermişler. Tarihsel öneminden dolayı, bu belgeyi yeryüzündeki bütün Türklüğe, Türk devlet adamlarına ve Türk gençliğine bir ibret vesikası olarak sunmak istiyoruz:[2]
Irak Hükümetine Verilen Muhtıra
“Şanlı 14 Temmuz Devrimi ile başlayan Ulu Irak halkının sevinci giderek büyümektedir. Türkmenlerin özgürlük duyguları artarken, gasp edilen doğal haklarına kavuşmaya başladılar. Geçmişin kara günlerine dönüş olmadığına inançları artmaktadır. Irak’ın üçüncü unsuru Türkmenlerin sesi duyuldu ve Türkmenler devrim kazançlarını korumaktadırlar. Cumhuriyet Bayramı’nda uğradığımız ve masum insanların yaşamına mal olan katliamın başlıca nedeni, bazı gruplara katılmamamız, onların görüşlerini paylaşmamamızdır. Bu grupların; onların bölücü emellerine engel olduğu için, Türkmen unsurunu yok etmeye yönelik eylem hastalığı içinde olduklarına dair kesin bilgiye sahibiz. Vatan haini 20. Kolordu Komutanı Davut El- Cenabi döneminde, Kerkük’te cereyan eden olaylar tahrikçiler ve bölücülerin emellerini gösteren açık kanıttır. Kerkük’ün hüzünlü semasında görünen baskı ve dehşet eylemlerinin benzeri, geçmişin en karanlık günlerinde bile görülmemiştir. Bu eylemler sadece Türkmenlere yöneliktir. Adı geçen komutan, Türkmenlerden bini aşkın kişiyi tutuklayarak, 2. Kolordu’nun subay ve erlerinin işkence ve baskısına bıraktı. Bu işkence eylemleri, 2. Kolordu Komutanının bilgisi dâhilinde, savcı, hâkim ve emniyet müdür yardımcısının yönlendirmesi ile yapıldı. Sorumlular bununla yetinmeyerek, silah ve mermi zaptı amacı ile Türkmenlerin evlerini geniş çaplı teftişe tabi tutmuşlar ve Türkmenleri hıyanetle suçlamaya çalışmışlardır. Ancak yüce Allah’ın adaleti her şeyden üstündür ve iyi niyetler halk önünde devamlı bembeyaz görünür. Birkaç ruhsatlı tabanca ve av tüfeğinden başka silah bulamayan sorumlular, delirerek gerçekleri saptırmaya kalkıştılar. Bağdat’taki üst makamlardan, bu kişilerin tutuklanması ve Kerkük’ten uzaklaştırılması isteğinde bulundular. Ayrıca, onlarca sivil, asker, işçi ve memur (çoğunlukla öğretmen), tahrikçilerin denetimindeki halk örgütleri, dernekler ve birliklerin isteği üzerine Kerkük’ten uzaklaştırıldılar. Bu baskı ve dehşet eylemleri sürerken, masum halktan gasp edilen ruhsatlı silahlar, sabotaj örgütleri ve halk direnişi adı ile tanınan örgütlere verildi. Türkmen zenginlerinden tehdit ve baskı ile haraç almaya devam edildi. Bütün bu eylemler, Irak’ta Türkmen unsurunu yok etmeye yönelik soykırımın başlangıcıdır. Dileğimiz bu notaya gereken ilgi ve önemin verilmesidir.”
(Şakır Sabır Zabit ve Tahsin Rafet)
Kerkük Katliamın Ayrıntıları
Irak’taki Krallık sistemine son verip Cumhuriyeti ilan eden 14 Temmuz 1958 devrimin yıl dönümü münasebetiyle, Kerküklü Türkmenler Kerkük’ü çeşitli süs ve renkli yaygılarla bezemişlerdi. Türkmenler, şehrin her yerinde geçit törenleri düzenlediler. Kerkük’ün her sokağına, her köşesine Irak Bayrağı ile süslenmiş taklar kurdular. 14 Temmuz 1959 doğuşunda başlayan tören ve gösteriler, akşam saat 19.00’a yaklaşırken, 14 Temmuz Gazinosu önünden geçildiğinde ilk ateş sesi duyuldu. Gazinoyu Cumhuriyet coşkusuna katılmak amacıyla güzel bir şekilde süslemiş olan Osman, ilk kurban olmuştur. Osman’ın tek suçu vatanını sevmesi ve Türkmen olmasıydı.
14 Temmuz akşamı saat 19.30’da Türkmenlerin düzenlediği büyük geçit töreni esnasında, tertip peşinde araya karışan Ulusal Cepheciler, önceden hazırladıkları taş ve sopalarla halka saldırdılar. Paniğe kapılan halk evlere sığındı. Türkmenlerin sevincine tahammül edemeyen saldırganlar, halk birliğinin yaptığı tek tak hariç, Irak Bayrağı ile süslenmiş ne kadar tak veya benzeri süs varsa hepsini yakıp yıktılar. Türkmenlere ait “14 Temmuz” ve “Bayat Çayhaneleri” ile “Âlemin Sineması”na saldırarak, sahiplerini öldürdüler, cesetlerini şehrin caddelerinde sürükledikten sonra ağaçlara astılar.
Akşam saat 21.00’de 2. Kolordu Komutanlığı bir bildiri yayınlayarak, şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi üzerine sokaklar boşaldı. Ancak Ulusal Cephe ve Halk Direnişi’nin silahlı mensupları caddelerde toplandılar. Halk Direnişi mensupları, İmam Kasım Polis Karakolu’na saldırarak, karakoldaki silahları ele geçirdiler. Askeri asayişten bir grup yedek subayın emri ile silahsız Halk Direnişi mensupları silahla donatıldılar.
Öte yandan gecenin geç saatlerinde aşırı süratle yürüyen bir araba, Albay Ata Hayrullah’ın evi önünde durdu. Araba içinden inen caniler Ata Hayrullah’ın kapısını çaldılar. Kapı açılır açılmaz Ata Hayrullah’ı komutanlarına götüreceklerini açıkladılar. Daha sonra kapıya çıkan Ata Hayrullah’ın kuşkularını yatıştırmak için, içlerinden birileri geçenlerde onunla çalıştığını, ona yaptığı iyilikleri asla unutmadığını söyler. Albay Ata Hayrullah’ı taşıyan araba, yürümeye başlar başlamaz caniler onu dövmeye başlarlar.
Elebaşlarına yetiştirdiklerinde aldığı dayaklar sonucu, Ata Hayrullah’ın temiz kanı yaralarından şırıl şırıl akıyordu. Arabadan indirilen Ata Hayrullah’ı gören bazı tanıyanlar hemen ambulansa bindirilmesini isterler.
Fakat caniler onu arabadan çekerek arkasından bıçaklamışlar. Sonradan onu mermiyle vurarak şehit ederler. Sonra da Ata Hayrullah’ın başını arabanın kapısı arasına sıkıştırarak cesedini, hareket halindeki arabadan sallaya sallaya sürüklemişler. Bununla da yetinmeyerek kanlara boğulan Ata Hayrullah’ın cesedi, son nefeslere kadar sokaklarda sürükledikten sonra, onu sokakta bulunan bir ağaca bağlayıp etrafında dönerek bağırmışlar: “Alın Türkmen etinden kilosu…”
Bu kişiler şehrin güvenliğini bozarak, Türkmenlere ait mağaza ve dükkânlara saldırıp, bütün malları yağmaladılar. Taşınmayan malları yaktılar. Yağmalama ve yakma eylemleri sabahın 3’üne kadar devam etti. Ertesi günün sabahı, eşkıyalar önceden belirlenen evlere saldırıp, ev sakinlerini dışarı çıkartarak öldürdüler. Öldürdükleri Türkmenlerin cesetlerini caddelerde sürükledikten sonra ağaçlara astılar. Hunharca işlenen bu cinayetler üç gün boyunca sürdü ve Bağdat’tan gönderilen askeri birliklerin şehre hâkim olmasına kadar devam etti.
Katliamın Birinci Günü
Kutlama yürüyüşü 14 Temmuz 1959 günü akşam saat 18.00’de, petrol şirketine giden yol üzerinde başlamıştı. 200 binden fazla insan sokakları doldurmuş ve çoğunluğunu da Türkmenler oluşturuyordu. Ortalığı kana bulayacaklar ise kutlama törenlerini boykot ederek şenliklere katılmamışlardı. Çünkü onlar bir başka hazırlık içinde idiler! Kanlı bir hazırlık! Nitekim aynı günün akşamı saat 19.30 sıralarında ilk silah sesleri duyuldu. İlk olarak Atlas Caddesi üzerinde kahve sahibi olan Osman Hıdır, çok feci bir şekilde şehit edildi. Osman Hıdır’ın şehit edilişi yetmemiş gibi, ayaklarından iplerle bağlanarak sokaklarda sürüklenmeye başlandı. Aynı saatlerde Türkmenlerin bulunduğu “14 Temmuz” ve “Bayat” kahvehanelerine de saldırı düzenlenmiş, saldırgan caniler bir yandan da kutlama taklarını parçalıyorlardı.
- Ordu Komutanlığı mensuplarının da iştirak ettiği Türklere yönelik saldırıların ardından, Kerkük’te sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Halk gerideki ölüsüne yaralısına bakamadan evlerine girmeye zorlandı. Bu sokağa çıkma yasağının yalnızca Türkler için ilan edildiği daha sonra anlaşılacaktı.
Bu suretle istedikleri Türk’ü evinden alıp, tüfek dipçikleriyle vurarak 2. Ordu Karargâhı’na götüren eylemi planlayan resmî kişiler ve kullandıkları kişiler, korkunç işkencelere başvuruyor, Türkleri diri diri elektrik direklerine asıyorlardı.
Katliamın İkinci ve Üçüncü Gün
Katliamın ertesi günü ve devamında, 4. Askeri Birliklere bağlı katiller, bütün şımarıklıklarını, acımasızlıklarını sergileyerek vahşetin boyutlarını büyütüyor, daha sistemli bir şekilde sürülere dalan çakallar gibi Türkmenlere ait “Atlas” ve “Âlemin” sinemaları ile kale içindeki bazı Türkmen evlerini top ateşine tutuyorlardı. Âlemin sineması sahipleri Muhammet Avcı ve Salahattin Avcı kardeşleri evlerinden alarak hunharca katlettiler. Kimleri yok edeceklerini önceden belirtmediği için, özellikle aydınlar sırayla evlerinden alınıyor, sokak sokak sürükledikten sonra dipçiklerle döve döve öldürülüyorlardı. Kerkük’teki vahşetin bu kadarına dünya az şahit olmuştur; caniler Türkleri diri diri toprağa gömüyorlardı…
İkinci, üçüncü günler Türkmenlerin kayıpları daha da çoğalmış; Kasım Neftçi, Cihat Fahrettin ile Emel ve Nihat kardeşler olmak üzere masum 32 soydaşımız katliam kurbanları arasında yer alarak şahadet şerbetini içmişlerdir. Kerkük şehir merkezindeki katliamı öğrenen, yakın köy ve kasabalarda yaşayan soydaşlarımız silahlarına sarılarak, kardeşlerinin yardımına koşmaya başlamışlarsa da Kerkük’e akın eden bu insanları asker her türlü silah ve “insan kasabını” elinde tutan güçler tarafından etkisiz hale getirilmişlerdir. Türkmenlerin Kerkük’e gelmesini önlemek için Tuzhurmatu kuşatılmış, bütün çevre yollar tutulmuştur.
Durumun Kontrol Altına Alım Tedbirleri
Olaylar devam ederken Irak ordusunda üstün hizmetlerde bulunan ve aynı zamanda Arap alfabesiyle Irak Türkmenlerinin tarih, kültür ve folkloruna ait araştırmalarıyla bilinen Şakir Sabir Zabit ve arkadaşı Tahsin Rafat’ın imzasını taşıyan “asayişin sağlanmasına yönelik bir mektup” verildi. Unutmamak gerekir ki hâlâ iyimser ve iyi niyet sahibi olma saflığının kimseye bir yararı olmayacaktır. Verilen “muhtırada” dile getirilen hususlar ve çareler şu şekilde belirtilmiştir:
“Bu üzücü olay, halkta büyük bir tepki yaratmış, Türkmen vatandaşları göçe zorlanmakta aşağıda belirtilen önlemler alınmadığı takdirde, gönüllerde güven ve emniyetini tesisi zor olur. Mağdur Türkmenlerin haklarını iade etmek için bu acil olarak önlemlerin alınması zaruridir. Sadık bir ordu subayının ikinci ordu komutanlığına, kararlı bir idarecinin de valiliğe atanması sadık ve tarafsız üyelerden kurulu bir tahkik komisyonunun kurulması. Bu komisyona Türkmenlerin aday gösterecekleri birinin de alınması. Bu katliama sebebiyet verenlerin en ağır cezalara diğer canilere de ibret olsun çarptırılmaları, Kerkük’te mülki idare, ordu ve polisin, hükümet politikasına karşı olanlardan arındırılması. Davut El-Canabi’nin uzaklaştırdığı bütün vatandaşların, memurların ve eğitim mensuplarının görevlerine iade edilmesi. Kerkük’te halk direniş gücü ve öbür örgütlerin feshedilmesi. Zararların tazmini Davut El-Canabi zamanında 2. Ordu Komutanlığınca kesilen telefonların sahiplerine iadesi. Kerkük vilayetinin Kürdistan Maarif Müdürlüğüne bağlanmaması. Bölücülerin iddia ettiği gibi bu vilayet hiçbir zaman kuzeyin bir parçası olmamıştır. Kürtlerden bazı ayrılıkçı gruplar, geçici anayasada Arap ve Kürtlerin bu vatanda ortak olduklarını içeren metin, Türkmenlerin bu haktan mahrum edildiğine dair yorumlar getirmişlerdir.
Ancak bu anayasanın tatbikatı, Türkmen vatandaşların emellerine uygun görülmemiştir. Ancak bu metnin, özel mahiyette değil de genel olarak bütün Iraklıları kapsayacak şekilde değiştirilmesi uygun olacaktır.”
Kerkük Katliamı Şehitleri
Ata Hayrullah-Albay, İhsan Hayrullah-Yarbay Tabip, Selahattin Avcı-İş Adamı, Mehmet Avcı-Memur, Nihat Muhtar-Öğretmen, Cihat Muhtar-Öğrenci, Emel Muhtar-Öğrenci, Kasım Nefetçi-Çiftlik Sahibi, Ali Neftçi-Serbest, Osman Hıdır-Kahvehane Sahibi, Cihat Fahrettin-Öğrenci, Zübeyir İzzet-Kahvehane Sahibi, Şakir Zeynel-Kahvehane Sahibi, Gani Nakip-Memur, Kemal Abdussamat-Mühendis, Fatih Yunus-Teknisyen, Cuma Kanber-Teknisyen, Enver Abbas-Öğrenci, Kazım Bektaş-Öğrenci, Hacı Necim- Serbest, Hasip Ali-İşçi, Nurettin Aziz-İşçi, İbrahim Ramazan-Tamirci, Adil Abdulmecit-İşçi, Abdulhalik İsmail-Öğrenci, Abdullah Beyatlı-Teknisyen, Selahattin Kayacı-İşçi, Abbas Kadır-Öğrenci, İbrahim Hamza-Kasap, Halil Türkmen-Serbest, Salah Köpürlü-Polis, Kemal’ın Annesi-Ev Hanımı.[3]
Ağır Yaralıların Resmi Listesi
Daniyal Kadir, Hüseyin Abdullah, Hayreddin Ahmet, Mahmut Osman, Gazi Sami, Fatih Osman, Napilyon Hürmüz, Ömer İsmail, Semire Fuat, Mehmet Fatih, Nezihe Celil, Kâzım Osman, Mehmet Ali, Nureddin Tahir, Selim Fuat, Osman Hüseyin, Kemal Mahmut, Ata Kemal, Fatih Mustafa, Mehmet Aziz, Kerim Behram, Nureddin Salih, Aziz Şakir, Celil Ahmet Şerif, Ömer Merdan, Suphi Abdullah, Salahaddin Haci Salih, Sabir Mahmut, Talat Şevket, Ali Şerif, Hasip Ali, Helave Baba Şehy, Sıddik Şakir, Fatih Şakir, Osman Abdullah, Hilmi Namık, Suphi Abdullah, Salah Kadir, Hüseyin Hacı Rehim, Taha Şerif, Vahap Hıdır Halil, Süleyman Hıdır Halil, Halil İsmail, Abdurrahman Mehmet Ali, Nail Yakubî, Hamdi Mehmet Salih, Hacı Mehmet Ali Mecit, Şükür Hasan, Mehmet Abbas, Cemil Hüseyin, Sadi Refik, Müşir Hüseyin, Habib Mahmut, Ali Haşim, Suphi Sabri Ali, Reşit Veli, Kerim Rehim, Celal Mehmet, Adil Ali, Kubat Fuat, Kadir Mehmet, Faris Mustafa, Abdullah Şevket, Sedet Mustafa, İbrahim Sabir.
Hafifi Yaralıların Listesi
Esvet Mehmet, Kerim Mehmet, Hüseyin Mehmet, Enver Kadir, Kerim Mahmut, Mehmet Hüseyin, Fuat Sait, Enver Sait, Mehmet Hurşit, Kadir Abbas, Cemil Halil, Ali Mehmet, Sıddik Habip, İhsan Mahmut, Abdulhalil Halil, Kadir Hadi, Selim Salih, Fayık Tevfik, Ali Ömer, Salih Abdurrahman, Ekrem Hurşit, Fahreddin Salih, Salahattin Ömer, Abdulkerim Mehmet, Yusuf Toma, Salahattin Abdulkadir, Sabahaddin Abdulkadir, Ali Cuma, Abdurrahman Seyit Mecit, Refik Tevfik, Ali Merdan, Ahmet Mehmet, Gazi Sabir, Zehavî Emin, İbrahim Salih, Mehmet Mecit, Kerim Ahmet, Habib Mahmut, Nureddin Bekir, Mehmet Tahir Mustafa, Fareddin Gaip, Abdülkerim Fazıl, Hamza Mehdi, Yalçın Mehmet, Aydın Mehmet, Kâzım Mecit, İhsan Ahmet, Bürhan Ahmedi, Abdullah Cuma, Salah Abdulkadir, İbrahim Mustafa, Ferik Kerim, Gazi Mutlak, Reşit Hasan, Nureddin Casim, Adnan Ahmet, Mehmet Sait, Bekir Kadir, Hüseyin Muhyeddin, Ali Refik, Şükür Şakir, Muhyeddin Ahmet, Cebbar Taha Tahsin Taha, Zübeyir Hacı Necim, Ahmet Mustafa, Abdurrahman Merdan, Ömer Mehmet Hıdır, Abdullah Salih, Ahmet Arif, Faysal Yunus Ömer, Mucbil Salih. 14-17 Temmuz 1959 Kerkük katliamı sırasında maddi zarar görenlerin sayısı 324 kişi olarak yetkili merciler tespit ederek resmi kayıtlara girmiştir.
Biz de bu listeyi kitabın ekler bölümünde sunuyoruz.
Katillerin Yakalanması ve İdamları
Irak hükümeti Kerkük Katliamı’nın sorumlusu olarak 260 kişi tutuklanmıştır. Askerî mahkemede yargılanan elebaşlarının 28 tanesi idama mahkûm edildi. Bazıları çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Büyük bölümü ise suçlu oldukları halde serbest bırakıldı. Bu durum Kerkük Türklerinde infial yarattı. Bağdat yönetiminin yerine getirmediği adaleti, meçhul Türk fedaileri 40 kadar katili, Türkmenlerin “vurucu grupları” tarafından öldürüldü. İdama mahkûm olanlar 23-06-1963 sabahında Kerkük’te infaz edildiler. İfnaların tanığı Dr. Nefi Demirci, o dönem Adli Tıp doktoru olarak idama mahkûm edilenleri tek tek muayene ederken bazılarının sırtında Kürtçe “Bji Kürdistan” yani “yaşasın Kürdistan” yazısını gözleri ile görmüştür.
Kerkük’te idam edilen canilerin isimleri
Abdul Cabbar Peyroz Han
Abdülmecit Hasan
Abdul-Rahman Muhammet
Adil Hüseyin
Ahmet Muhammet Emin
Astsubay Abdul-Hafız Şerif
Fatih Malla Davut
Fettah Salih
Halil İbrahim (İbrahim Acem)
Hurşit Mahmut
Hüseyin El Berzençi
Hüseyin Hurşit.
İhsan Hüseyin
Kerim Halaf
Kerim Ramazan
Mahmut Mecit(Abu Şivarıp)
Mahut Ali Beste
Maruf El Berzençi
Mehi Murat
Muhammet Hasan Aziz
Muhtar Bilhaş
Naim Anber
Necim-İttin Nedir
Nuri Malla Abdullah
Nuri Seyit Veli
Rahim Sait
Talip Ömer
Tevfik Mustafa
Kerkük Katliamı Canilerinin Mahkemeleri
Katliamın Türkiye’deki Yansımaları
Soydaşlarımız, Irak Türklerinin merkezi sayılan Kerkük’te Krallık rejimine son veren 14 Temmuz 1958 Irak İhtilali’nin birinci yıldönümü kutlamaları için şehrin ana caddelerinde yürüyüşe hazırlanırken, gafil avlanmışlar, fanatik Kürtlerin ve Komünistlerin silahlı saldırısına uğramaları ile olaylar patlak vermiştir. Ardından askeri araçlardan hoparlörle sokağa çıkma yasağının ilan edildiği halka duyurulmuştur. Kanun ve nizamlara itaatkâr olan Türkler, haklarında hazırlanan kanlı planların farkına varmadan sokağa çıkma yasağına uyarak evlerine çekildiler. Müteakiben Komünistlerle fanatik Kürtler, ordu birliklerinden de destek görerek, önceden tespit ettikleri Türklerin ileri gelenlerinin evlerine giderek kendilerinin ordu komutanlığınca istendiğini söyleyip, onların dışarı çıkmalarını sağladılar. Evlerinden çıkan Türkler, hemen oracıkta ailelerinin ve çocuklarının gözü önünde kurşunlanarak şehit edildiler. Bununla yetinmeyen gözleri dönmüş katiller, öldürdükleri Türklerin bazılarının cesetlerini ayrı istikamete giden iki cipe bağlayarak parçalamışlar ve sokaklarda dolaştırdıktan sonra elektrik direklerine asmak suretiyle vahşice arzularını tatmin etmişlerdir.
Bu şekilde katledilen Türkler arasında lider durumundaki Emekli Binbaşı Ata Hayrullah, kardeşi Doktor İhsan Hayrullah, Salah ve Mehmet Avcı kardeşler, Kasım Neftçi, Cihat, Muhtar Fuat’ın çocukları Cihat, Nihat ve Emel (Emel 14 yaşında idi), Osman Hıdır ilk şehit edilen soydaşımız oldu. Osman Hıdır, Aslan Yuvası Gazinosu’nun sahibi idi. Şehit edilenlerin içerisinde gençlerden Cahit Fahrettin’den başka hasta ve yaşlı insanların da bulunduğu birçok kişi vardı. Bu acımasız katliam tam üç gün üç gece sürmüştü.
Türkiye’de Yayın Yasağı
Akıllara durgunluk veren bu vahşetle ilgili haberler, çok geçmeden dünyanın her tarafında duyulmaya başlamış, Avrupa’da birçok TV katliamda öldürülen Türklerin sokaklardaki cesetlerini haber bültenlerinde göstermiş ve bütün dünya âdeta şok olmuştur. Türkiye’ye gelince ne yazık ki, Türk radyoları bu konuda bir müddet suskunluğunu sürdürmüştür. Ardından bir de ne duyulsun beğenirsiniz! Reuter Ajansı’nın Ankara Radyosu’ndan okunan bir haberinde, “Kerkük’te kanlı çatışmalar olduğu, ancak Petrol Şirketinde çalışan İngilizlerin güvenlikte oldukları” bildiriliyordu. İşte Türkleri kahreden bu haber olmuştur. Basında katliamla ilgili olarak Tel-Aviv, Şam ve Kahire mahreçli haberler yayınlamaya başlayınca, Türk milleti büyük bir infial göstererek soydaşlarının hunharca katledilmesinden dolayı derin üzüntü ve kederlere gark oldu. Bu arada Moskova Radyosu, yavuz hırsız misali Kerkük olaylarının Musul petrol bölgesini ilhak etmek isteyen Türkiye’nin eseri olduğunu iddia etmez mi? Bunun üzerine Türk hükümeti 28 Temmuz 1959 tarihinde yayınladığı resmî bir açıklama ile Kerkük’teki kanlı hadiselerin yegâne sorumlusunun beynelmilel Komünizm olduğunu, Moskova Radyosu’nun bu konudaki iddialarının hezeyandan başka bir şey olmadığını sert bir dille ifade etti.
Türk milleti büyük endişe ve heyecan içinde beklerken bir gelişme daha oldu, o da şuydu: Tam anlamı ile kapalı bir kutu olan bir soydaşımız, Irak’tan kaçarak İstanbul’a gelmeyi başarıyor. Üniversite öğrenimini Türkiye’de yapan Abdülhaluk Bayatlı adlı bu genç, 24 Temmuz 1959 tarihinde Cağaloğlu’ndaki eski Halkevi binasında bir basın toplantısı yapmak istemiş, ancak polis bir gerekçe göstermeden basın toplantısının yapılmasını yasaklayarak, merakla gelen gazetecileri ve Kerküklü gençleri dağıtmıştır.
O sırada çalıştığı Türk Haberler Ajansı vasıtasıyla ile aynı günün akşamı katliamla ilgili özel bir beyanat almayı başarmış ve kanlı olay ertesi günü gazetelerde bütün detayları ile Türk kamuoyuna duyurulmuştu.
Başta Millî Türk Talebe Birliği olmak üzere birçok teşekkül, soydaşlarımızın maruz kaldıkları bu menfur olayı kınamış ve facia, Niğde Milletvekili Asım Eren tarafından TBMM’ye getirilerek, dönemin Dışişleri Bakanı’ndan bu konu hakkında açıklama yapması istenmiştir. Basında da Türk kanının akıtılması olayı karşısında adeta fırtınalar kopartılmış ve başta Milliyet Gazetesi olmak üzere, olayın aydınlatılması için Bağdat’a özel muhabirlerini yollamışlardır. 25 Temmuz günü de Milliyet Gazetesi muhabiri Turam Aytul’un Bağdat’tan gönderdiği “Kerkük’te Türkler Hunharca Öldürüldü” başlıklı haberi ile olay doğrulanınca Türk hükümeti 26 Temmuz günü gazetelerde yayımlanan resmî bir açıklama yapmıştır.
Söz konusu açıklamada: “Kerkük’te bazı müessif hadiselerin vukua geldiği ve bu arada maatteessüf otuza yakın Irak vatandaşı soydaşımızın öldüğü malumdur” dendikten sonra Türk hükümetinin konu ile ilgili olarak, Bağdat nezdinde teşebbüste bulundu. Türkiye, Irak hükümetinden teminat aldığı belirtilmiştir. Gerçekten iki gün sonra 29 Temmuz 1959 tarihinde, Irak Başbakanı General Kasım bir basın toplantısı yaparak Kerkük’te Komünistlerin Türklere yaptıkları mezalimi, dünyanın en alçak cinayetleri olarak vasıflandırmış ve faşistlerin bile bu kadar vahşice davranmadıklarını söyleyerek Kerkük hadiseleri sırasında çekilen bazı fotoğrafları cebinden çıkartıp gazetecilere göstermiştir.
Türk hükümetinde Sağlık Bakanı olan Kerküklü merhum Dr. Lütfü Kırdar’dan bizzat duyduğuma göre, Türk hükümeti General Kasım’ın böyle bir açıklama yapması için Irak’a diplomatik kanaldan baskı yapmış, ancak Ankara’nın bu açıklama ile tatmin olmaması üzerine, Irak Başbakanı 3 Ağustos 1959 günü ikinci bir açıklama yaparak, Kerkük hadiseleri sırasında çekilen 750 fotoğrafı elinde bulunduğunu, bu olaylarda birçok Türk’ün diri diri toprağa gömüldüğünü, cinayet faillerini şiddetle cezalandıracaklarını ifade etmiştir.
Zamanla Kerkük Katliamında şehit edilen Türklerin fotoğrafları Türkiye’ye ulaşınca bu fotoğraflar basında çıkmaya başladı, bu konuda birçok haber, yazı ve röportaj yayınlandı. Ancak 22 Ekim 1959 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan kısa bir haber, olayları izleyenleri hayretini mucip olmuştur. Haberde aynen şöyle deniliyordu: Ankara, 21 (Cumhuriyet-teleks); “14-16 Temmuz 1959 tarihleri arasında Irak’ta Kerkük böelgesine Türklerin katliamı ile sona eren olayla ilgili resim, film vs. dokümanların yurda sokulması veya dağıtılması bakanlar kurulu kararıyla menedilmiştir. Söz konusu yasak, 27 Mayıs 1960 İhtilâli ile basına konan bütün yasakların kaldırılması ile birlikte kalkmış olup, bu tarihten sonra Türk basınında katliamdaki vahşeti gösteren fotoğraflar serbestçe yayınlanmıştır. Kerkük katliamının hâlâ karanlıkta kalan pek çok yanını bulunduğuna kâniyiz.”[4]
KARARNAME
14-16 Temmuz 1959 tarihleri arasında Kerkük’te vukubulan hadiselerle alakalı resim, film ve sair dokümanların Türkiye’ye sokulmasının ve dağıtılmasının menedilmesi; Dahiliye vekaletinin 7/9/1959 tarihli ve A. 1/91173-3/85402 sayısı üzerine, 5680 sayılı kanunun 31 inci maddesine göre, İcra vekilleri Heyetince 2/ 10/1959 tarihinde kararlaştırılmıştır.
[1] Ata Terzibaşı, Kerkük Katliamın Bilinmeyen Bazı Yanları. Türkmen Keşkulü.2. Cilt. Kerkük 2010
[2] Şemsettin Küzeci, Kerkük Soykırımları, Ankara 2004
[3] Kerkük, İkinci Fırka Kumandanlığı h/t/14/255 sayılı ve 1 Eylül 1959 tarihli tahkikat sonucu tespit edilmiştir.
[4] T.C. Bakanlar Kurulu Kararı Belgesine bakınız. S, 52