Türkü Baba Fatih Kısaparmak’ın Kerkük Sevgisi
Şemsettin Küzeci
Değerli Türkmeneli Televizyonu izleyicileri. Bugün Türkiye’nin başkenti Ankara’dayız. Konuğumuz Türkiye’nin gelmiş geçmiş ünlü sanatçılarından birisi olan ve gerçekten de Türk Dünyasının, Sanatına ve Kültürüne hizmet veren bir sanatçı konuğumuzdur. İşte Fatih Kısaparmak’ı sizler için konuk ediyoruz. Hocam programımıza hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Kısaparmak:
Hoş bulduk, şeref bulduk, teşekkür ederim.
Küzeci:
Son günlerde yeni kasetiniz çıktı. Kasetin adı Vay Benim Hayallerim. Kerkük’ün Kalesiyem adlı şarkınıza bir klip çektiniz. Klip için neden bu şarkıyı seçtiniz?
Kısaparmak:
Öncelikle, şu an sesimizi duyan duymayan bütün Türkmen kardeşlerimize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Beni burada konuk ettiğiniz için çok çok teşekkür ediyorum.
Küzeci:
Sizi burada ağırlamak bizim için büyük bir şereftir. Sizin klipiniz Türkmeneli’nde Kuzey Irak’ta yaşayan Türkmenler için büyük moral kaynağı oldu.
Kısaparmak:
Benim için de bir moral olduğuna inanıyorum. Türkmeneli Radyo ve Televizyonunu izleyen ve yüreğinde bizlere yer ayırmış herkesin haklarını helal etmeleri dileğiyle sevgilerimi ve saygılarımı tazeliyorum. Kerkük’ün Kalesiyem, iki sene evvel yapmış olduğum bir bestedir. Türkü formunda bir bestedir. Ben çocukluğumdan, gençliğimden bu yana Kerkük Türkülerini ve Hoyratlarını çok severim.
Doğup büyüdüğüm Elazığ Harput topraklarında yaşayan halk kültürü ile Kerkük’ün halk kültürü de hemen hemen aynıdır. Bizdeki makamlar, bizdeki usuller, bizdeki maniler, bulmacalar ve bilmeceler, adetler, gelenekler ve görenekler bunların hepsi Kerkük’ün benzeridir demiyorum aynısıdır. Kerkük’ü Türkiye’den, Türkiye’yi de Kerkük’ten ayrı düşünmek mümkün değildir.
Ben ne kadar Elazığlı isem, ne kadar Ankaralı isem, ne kadar Edirneli isem, Ardahanlıysam; O kadar da Kerküklüyüm, Erbilliyim. Çünkü biz, etle tırnak gibi, can ile ten gibi, âşık ile maşuk gibi, ruh ile beden gibi birbirinden ayrılması mümkün olmayan ve birbirini tamamlayan varlıklarız. Dolayısıyla iki sene evvel Kerkük Kalemizin yıkıldığını öğrendiğim zaman yaptığım bir besteyi bu kasetimize koymak nasip oldu.
Ben bu suretle, Kerkük Kalesinin yıkılabileceğini ummazdım. Ama her Kerküklünün, her Türkmen’in ve her Türk’ün birer Kerkük Kalesi olduğunu bir kez daha buradan sizlerin aracılığıyla da haykırmak istiyorum. Tarih boyu Türkmenlerin birbirine düşürülmesini amaçlayan birçok entrika yabancı devletler ve milletler tarafından hazırlanmış; ama bunları aşan en büyük güç Türkülerimiz ve Kültürümüz olmuştur.
Türk’ün coğrafyası, Türkü coğrafyasıdır. Her nerede ki Türkü söylenir, Hoyrat söylenir, mani söylenir, bağlama çalınır ise oranın manevi tapusu bize aittir. Dolayısıyla bizler kardeşiz, karındaşız, öz kardeşiz. Tabi ki Kerkük’ün Kalesinin yıkılmasıyla ilgili isyanımızı Türkiye’den haykırmak bizim boynumuzun borcudur. Bir sanatçı sorumluluğuyla bu türküyü besteledim. Kasetimde seslendirdim. Ve Türkiye’den Türkmeneli’nden bir selam diye mektup yapıp gönderdim.
Küzeci:
Ben de Türkmeneli Bölgesinde yaşayan Türkmenler adına size çok teşekkür ediyorum. Onların selamını size saygıyla iletiyorum.
Şunu sormak istiyorum. Türkünün sözlerini hangi duygularla yazdınız?
Nelerden ilham aldınız?
Kısaparmak:
Sohbetimizin başında da arz ettiğim gibi biz Kerkük hasretiyle ve Kerkük’ün yaşadığı acıları kendi içimizde hissederek büyüdük. Dolayısıyla yüreğimizin bir yerinde sürekli bir Kerkük hasreti ve Kerkük acısı gizli gizli kanar. Beynimizin bir yerinde sürekli Kerkük’ün düşüncesi, Kerkük’ün kaygısı vardır. Elime sazımı aldığımda, beste yapmaya başladığımda bizim curcuna tabir ettiğimiz, 18’lik bir usulle ezgi yapmaya başladığımda bunun sözel yapısının ne olabileceğini düşündüm. Harput da olabilirdi, Elazığ, Erzurum, Urfa, Diyarbakır da olabilirdi.
Çünkü usulümüz hep aynıdır. Sonrasında düşündüm ki, Kerkük de olabilir. Ve Kerkük de olmalıdır. Çünkü biz yıllardır, Harput’a, Diyarbakır’a, Erzurum’a Türküler yaptık. O formatta, o çerçevede besteler yaptık. Ama bizim boynumuzun ve gönlümüzün borcu, içimizin kanayan yarası Kerkük’e de bir selam göndermemiz lazımdır diye düşünüyorum. Ata Terzibaşı büyüğümüzün kitaplarından da esinlenerek, Kerkük manileri lezzetinde bir sözel yapı oluşturmaya çalıştım.
Kerkük’ün Balasıyam ile başlayan bir nakarat yaptım. Siz söyleyene değil, söyletene bakın. Kerkük’ün Balasıyam, bu bağın galasıyam diye bir nakarat okudum, kayda aldım fakat sonradan içime sinmedi, içime dert oldu Kerkük’ün kalasıyam diye bunu değiştirmek istedim. Yeni baştan girdim okudum Kerkük’ün kalasıyam, bu bağın lalesiyem diye yaptım nakaratı. Hatta sonu şöyleydi:
Kerkük’ün kalasıyam,
Bu bağın lalesiyem,
Toprağıma göz dikenin
Başının belasıyam.
Fakat çok sert, çok farklı yorumlara yol açabilir diye düşündüm ve bilhassa, bir başka devletin sınırları içerisinde yaşayan Türkmen kardeşlerimizi, bir vesile ile de olsa güç durumda bırakmamak için biraz daha değiştirerek okudum. Ve hemen ikinci klipimizi çektik. İkinci klipimiz ile ilgili olarak bize çok büyük katkı sağlayan Sayın Suphi Saatçiye ve klip yönetmenimiz Sayın İsmail Dinçer’e de dolayısıyla şükranlarımı sunuyorum. Sayın Suphi Saatçiden bahis etmişken klipte yer verdiğimiz Kerkük kalemizin çeyrek asır öncesine dayanan eski görüntülerine de değinmek isterim.
Biz bu klipin hazırlanması aşamasında malzeme toplarken Saatçi hocam kendisinde 1975 senesinde çekilmiş 8000 metrelik bir kalenin yani Kerkük kalesinin görüntülerinin olduğunu söyledi. Bunu hemen merakla aldık, izledik, duygulandık hatta ağladık ve dijital ortama aktarıp ölümsüzleştik. Dolayısıyla, sanatın gücü burada başlıyor. Konferanslarla, seminerlerle, demeçlerle bir konuya dikkat çekmeniz mümkündür. Ama özellikle müzik sanatının yaygın olması sebebiyle, müzik sanatçısını bir hedef göstermesi halinde konu çok daha çabuk kamuoyuna mal oluyor. Bu bizim milli bir sorumluluğumuzdur, milli görevimizdir.
Biz bu anlamda o görüntülerle beslediğimiz bir klip hazırladık. Hatta birçok dia’lar elimizde Kerkük’ün kalesinden diğer mahallelerinden çekilmiş görüntüler var. Onları da elimizde değerlendirdik. Ve yine Bişkek, Bakû görüntülerine yer verdik. Türk Dünyasını kapsayan ve kucaklayan bir klip yapmak istedik.
Küzeci:
Sayın Kısaparmak, klipiniz yurtiçi ve yurtdışında hangi kanallarda yayınlanmıştır?
Kısaparmak:
Türkiye’de hemen hemen bütün kanallarda yayınlanmaktadır. Klip bütün kanallara dağıtıldı. TRT’miz, diğer haber ve müzik kanallarımız konu ile ilgilendiler. Bilhassa TGRT haber merkezi, başta Mehmet Soysal olamka üzere Kerkük kalesinin dramını yakından takip etti. Benim bildiğim kadarıyla 4 defa ana haber bültenlerin konuyu taşıdılar. Bu da sesimizin daha fazla duyulmasını sağladı. Bunun yanında Kıbrıs’ta Bayrak Radyo ve Televizyonunda, Azerbaycan’da devlet televizyonunda, Türkmenistan’daki TV kanalımızda yayınlanmaktadır. Bunun dışında bana gelen haberlere göre Batı Trakya’da Gümilcine başta olmak üzere birçok Türk şehrinde, Bulgaristan’da birçok Türk şehirlerinde güzel yankılar buldu bu türkümüz. Ve Kerkük kalesinin yaşadığı zulüm, o kültür kıyımı, kültür yıkımı dünyanın birçok yerinde; hatta Kanada’dan Danimarka’ya hatta Avustralya’ya kadar birçok Türkmen ve Türk cemaatinden güzel yankılar buldu.
Küzeci:
Türkiye’de ve Avrupa’daki İnternet kanalıyla kasetiniz, CD’nizi klipinizi yayınlıyorlar. Buradan onların selamını sizlere iletiyorum. Teşekkür ediyorum.
Kısaparmak:
Teşekkür etmesi gereken biri varsa oda benim. Çünkü işin doğrusu şudur: Bu tür konulara eğilmek bu tür mesajlar vermek borcumuzdur, bizim vazifemizdir. Sadece şarkı, türkü söylemekle sanatçı olunmaz. Gerçek sanat eseri mutlaka ve mutlaka bir mesaj veren esredir. Sanat eserinin yarına kalıcı kılan da budur. Yoksa 3, 5, 6, aylık süreçlerde gündem olmak popüler olmak amaç değildir. Bendenizin bir hedefi var. Ben gündemi yakalamak kaygısı taşımıyorum. Mümkünse, yani bir gündem oluşturmak kaygısını taşıyorum. Ve gözlerim yumulduktan, bu dünyada aranızdan çekip gittikten sonra, namuslu, haysiyetli, şerefli, efendi, haddini bilen ve kalıcı işler yapmış bir insandı diye anılmak istiyorum. Barış Manço’nun cenazesinde 30 bin insanımız Barış Manço’yu sevdikleri için yürüdüler. Ben bu milletin kalbine talibim, gönlüne talibim. Bu işleri de yapmak benim boynumun borcudur. Ben bu klipin yapılmasında, şu program da dâhil olmak üzere sizlerin gösterdiğiniz fedakârlığa teşekkür ediyorum.
Küzeci:
Bu da bizim boynumuzun borcudur. Bizim için büyük bir şereftir. Sizler, kültür ve tarihimize büyük hizmetler verdiniz. Her sanatçı kaset çıkardığında bir takım ticari kaygılar taşır. Siz de böyle bir düşünce hissetmedik. Oysa bir şarkıya klip çekilmesinin amacı kasetin satışını arttırmaktır. Bunun nasıl değerlendiriyorsunuz.
Kısaparmak:
Aslına bakarsanız Şemsettin Bey Kerkük’ün kalasına yakılmış bir türkünün ticari dönüşümü yoktur. Manevi dönüşümü vardır. Bu milletin gönlüne talibim derken bunu arz etmeye çalıştım. Türkülerimiz genellikle aşk, sevda, hasret, gurbet üzerindir. Ama bunu da bir manevi misyon, manevi vazife olduğunu düşünüyorum. Her şey ticari değildir. Kaldı ki, benim işim deste ile değil, beste ile ilgilidir. Gönüller arasında görülmeyen yollar vardır. O yollarda taş olmak, o yollarda toprak olmak bizim için şereftir.
Size ilk sözleri ile söylemek istiyorum.
Kerkük’ün Kalasıyam.
Bu bağın lalasıyam,
Toprağıma göz dikenin,
Başımın belasıyam,
Kerkük’üme göz dikenin,
Başının belasıyam, Erbil’ime, Musul’uma göz dikenin başının belasıyam.
Şimdi Allah nasip ederse Ağaçlar ayakta ölür adlı bir şarkımız var kasetimizde. Kerkük klipinden sonra bu şarkının klipini gösterime vereceğiz. Ondan sonra da muhtemelen Var mısın adlı şarkımıza klip çekeceğiz. Bu klipi de inşallah Kazakistan ve Horasan’dan başlayarak çekeceğiz. Bakû’ye zaten bir gönül borcum var rahmetli cumhurbaşkanımız Elçibey’e vefatından 3 hafta kadar evvel Cebeci’deki Ankara Hastanesinde ziyaret ettik. Ziyaret sırasında bana şöyle dediler:
Fatih bey, bir ayağa kalkarsam, kasım veya aralıkta Bakû’ye gidin ve orada 150–200 bin kişilik bir konser verin’.Ben de emir edersiniz demiştim. Fakat ömrü vefa etmedi. Rahmetli cumhurbaşkanımıza bir sözümüz var. İnşallah Bakû’ye gideceğiz. Ve Allah nasıp ederse Kerkük kalesinin bulunduğu yerde bütün Kerküklülerle, Erbil’lilerle ve tüm Türkmen elindeki kardeşlerimizle beraber Kerkük kalesinde Türküler dalgalandırmaya gideceğiz.
Küzeci:
Sizden bir söz almak istiyorum. Erbil’de, Kerkük’ten ve diğer illerimizden göç eden Türkmenlerimiz vardır. Ve orada perişan vaziyettedirler. Onlara bir katkımız olsun diye Türkiye’de bir konser vermek istiyoruz. Bu konudaki görüşlerinizi almak istiyorum.
Kısaparmak:
Erbil’deki göçmen kardeşlerimizin her zaman yanındayız. Ocağından sürülen zorunlu göç etmeye tabii tutulan kardeşlerimizin acısını biliyoruz. Ve har zaman onların yanındayız. Onlar bilsinler Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Hatay’da, Aşkabat’ta, Karadağ’da ve Makedonya’da Türkmen kardeşlerimin yanında ve emrinde olan 250 milyonluk bir Türk Dünyası var. Biz onların acısını yüreğimizde hissediyoruz. Hissetmekle de kalmıyoruz. El ele dayanışma içinde sizlerle birlikte bir büyük davayı omuzladık inşallah. İnşallah Türkmen bayrağını göndere çektikten sonra acı günleri unutacağız. Onların yanındayız. Böyle bir organizasyon yaptığımızda katılmaktan şeref duyarım, emir sayarım.
Küzeci:
İnşallah önümüzdeki günlerde İstanbul veya Ankara’da bu hayalimiz gerçekleşir Büyük bir organizasyon içinde Hocamızı davet ederiz ve Konserin gelirini Allah nasip ederse, Erbil’deki göçmenlerimize göndereceğiz. Sayın Fatih Kısaparmak, görüşmemizin sonunda Türkmenelinde yaşayan insanlarımıza, Kerkük’te, Erbil’de, Musul’daki Türkmenlere ne söylemek istiyorsunuz?
Kısaparmak:
Evvela onlara çok çok selam gönderiyoruz. Onlar sevdiğimizi, onların acılarını, meselelerini, onların dertlerini dert edindiğimizi bilmelerini istiyoruz. Onların ayağına bir diken batarsa acısını yüreğimizde hissederiz. Ve hissediyoruz da.
Onların yüzü gülerse bizim de yüzümüz güler. Onlar bizim can ve öz kardeşlerimizdir. Onlar bilsinler ki yalnız değillerdir. Yalnız değiller, yalnız değiller. Evvel Allah’ın izniyle bizler bir bütünüz. Bir büyük aileyiz. Ve aile fertleri olarak birbirimize her zamankinden daha fazla sarılmak, daha yakın olmak mecburiyetindeyiz. İnşallah her karanlıktan sonra bir sabah, her kıştan sonra ilkbahar gelir. İnşallah 70–80 yıllık karanlık şafakla aydınlanmaya başladı. Allah’ın izniyle yeni baştan, 16. yüzyıl heyecanı ile el ele gönül gönül’e beraber şahlanacağız. Yalnız değiller. Biz de yalnız değiliz. Allah’ın izniyle beraber olarak daha güzel günlere yürüyeceğiz.
Küzeci:
Çok teşekkür ederiz. Biz de bu münasebetle ITC olarak başta Cephe Başkanımız Sayın Sanan Ahmet Ağanın ve cepheye bağlı bütün daire başkanı ve personelleri adına, Kuzey Irak’taki Türkmenler adına ve Yurt Dışındaki Gurbetçilerimiz adına size sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu münasebetle de ITC TT olarak size bir ödül vermek istiyoruz. Ödülü ITC TT sayın Dr. Mustafa Ziya takdim edecektir.
Bu görüşme:
12 Şubat 2002 Pazartesi Türkmeneli TV ( TERT)de özel programı olarak yayınlanmıştır.